Yazılara Abone Ol Yorumlara Abone Ol
http://idealkilo-zayiflamak.blogspot.com

Dr.Mehmet Öz'ün Kızı Nasıl Zayıfladı?

Defne Öz çok kilolu bir çocuk ve genç kız olduğunu , nasıl 90 kiloyken birden 20 kilo zayıfladığını anlattı.Babası ve dedesi çok ünlü birer doktor ve sağlıklı yaşam uzmanı olduğu halde nasıl kilolu bir çocukluk geçirdi? Nasıl kilo verdi? Hangi diyeti uyguladı? ...

Ekmek Yiyerek Zayıflanır (mı)!!!

Ekmek Diyeti3 günde 2 kiloya kadar vermek isteyenler için tek gıda diyeti :Hedef: 3 günde 1.5-2 kilo.Günlük Kalori: 900 Kcal Diyetimde belli bir noktaya gelip dayandım ve malesef tartılar artık bir gram bile oynamıyor. Konuyla ilgili görüş aldığım diyet uzmanları böyle durumlarda, ...

16 ayda 51 kiloyu nasıl verdi?

İlayda Güneş başarı hikayesini anlattı :Fazla kilolarından kurtulmak için doktor doktor gezmeden kendini motive ederek 16 ayda 51 kilo verdi. Bunu nasıl başardığını anlatan İlayda, henüz 31 yaşında... Çocukluğunda çok zayıfken, ...
CahayaBiru.com

Beslenme alışkanlıklarınızı gözden geçirerek ideal kilonuzu bulmanız mümkün.  Bazı davranışları beslenme alışkanlığı haline getirmek önem taşıyor. “Daily science” dergisi ile internet sayfasında yer alan ipuçlarından derledik…



Yavaş Yiyin
Kural olarak, tabağınızdaki tüm yiyecekleri 20 dakikadan önce bitirmemelisiniz. Yavaş yemek yemek, diyet programınızın en temel parçasıdır. Bunu başarmak için tabağınızdaki yiyecekleri küçük lokmalara ayırabilir ve çok defa çiğnemeyi deneyebilirsiniz.
Sebze Çeşidi Bol Sofralar Hazırlayın
Sizi doyurmayan küçük, yetersiz ve kalori dolu bir porsiyon yerine sofranızı doyana kadar yiyebileceğiniz birkaç çeşit sebzeyle donatın. Buharda, fırında, çiğ ya da soslu olarak tüketebileceğiniz çeşitli sebze tabakları hem gözü ve karnı doyurur.

Çorbaya Öncelik Verin

Yemeğe başlamadan bir kase çorba içerseniz, sofraya çok aç oturmamış olursunuz. Ayrıca çeşitli sebze ve baklagillerden oluşan bir çorba hem çok besleyici hem de düşük kalorili olacaktır. Yalnız, krema, un ve nişasta katkılı çorba türlerinden bu anlamda kaçınmak gerekir.

Tam Tahılları Tercih Edin

Beyaz olanların yerine kepekli (esmer) alternatifleri tercih edebilir, lif alımınızı arttırarak vücudunuzdan su ve yağ atabilirsiniz. Üstelik tam tahıllı tercihler besin değeri olarak diğer türlerden daha zengindir.

Sevdiğiniz Kıyafetler Hedefiniz Olsun

Giyinmeniz için “fit” olmanız gereken kıyafetlerin göz önünde olması sizi “fit” tutmak için motive eder. Vücut ölçülerinizle ilgili bir hedef ve ideal oluşturmanızı sağlar.

İçecek ve Alkole Sınır Getirin

Sıfır kalorili içecekler, kalori olarak bir şey ifade etmeseler de vücutta su tutulmasına neden olur, zaman içerisinde aspartam içeriği nedeniyle tatlı isteğine yol açar. Bunlar yerine taze limonata, ayran, soğuk meyve çaylarını tercih edebilirsiniz.
Alkol tüketiminizi ise küçük porsiyonlar halinde yapın. Alkol oranı düşük içecekleri ve mayalanmış olanlardan çok fermente edilmişleri tercih edin, damıtılmış olanlardan uzak durun. Haftanın en fazla iki günü alkol alın.

Dışarda Yemek Yeme Günleriniz Belli Olsun ; Evde Yemeye Dikkat Edin

Evde pişen bir yemeği hem hijyen hem de kalori olarak kendimiz kontrol edebiliriz. Dışarıda yemekten çok hoşlandığınız bir yemeğinin tarifini evde daha sağlıklı malzeme ve pişirme teknikleri ile ayarlayabileceğiniz gibi evde porsiyon ve içerikleri kendi isteğinizle ayarlayabilirsiniz.
“Dur!” Düğmenizi Kullanın
Bazı kişilerin doğal otokontrol mekanizması, onları durmaları gereken yerde kendiliğinden durdurur. Onların sırrı şu: Çatalı ellerinden bıraktıktan sonra tek lokma bile almazlar, sohbet eder ya da sofrayı terk ederler. Denemeye değer!
Tabağınızı Parsellere Ayırın
Bu taktiği her öğün için rahatlıkla kullanabilirsiniz. Tabağınıza yemek almadan önce aklınızdan o günkü yemek ihtiyacınızı belirleyin ve tabağınızı ona göre doldurun. Örneğin, bir önceki gün çok yediyseniz, tabağınızda en geniş yeri sebze ve salatalara ayırabilir, kalan bölümlere ise diğer yemeklerden küçük porsiyonlar alabilirsiniz. Ekmek yiyecekseniz, tabağınızda onun için de yer ayırmanız gerektiğini unutmayın.
Maire Claire

Elma sirkesi zayıflatır mı, elma sirkesinin faydaları nelerdir? elma sirkesi nedir? elma sirkesinin zayıflamaya etkileri nelerdir, diyet yaparken elma sirkesi kullanmak, diyet ve elma sirkesi, elma sirkesi nasıl zayıflatır, elma sirkesinin faydaları, elma ve sirkesi ile ilgili tüm sorulanıza cevap :



Bu yazımızda elma sirkesi hakkında merak ettiğiniz herşeyi öğreneceksiniz.
Zayıflamak için: Bir bardak suya 2 tatlı kaşığı elma sirkesi ve 1-2 tatlı kaşığı bal katarak günde 3 kez mümkünse yemeklerden önce. Fazla kilo problemi içinde etkili olan elma sirkesi bu amaçla kullanılacaksa mutlaka yemeklerden önce alınmalıdır.
Sabahları aç karnına içtiğiniz bir bardak elma sirkesi, bal kokteylinin içindeki müthiş zenginliği öğrenmiş bulunuyorsunuz artık. Bu zenginliğin sağlığımıza yaptığı katkılarada şöyle kısaca bir göz atmamız herhalde yararlı olacaktır. Yaşlılığımızda sağlıklı olabilmek için hareketli bir yaşam ve sağlıklı bir beslenme biçimi oluşturmaya özen göstermeliyiz. İşte burada elma sirkesi seçiminin değeri ile karşılaşıyoruz.
İçerdiği çok değerli ve çeşitli maddeler nedeniyle en sağlıklı sıvılardan biridir. Elma sirkesi bedenimizi içten ve dıştan tedavi edebileceğimiz olağanüstü bir doğal ilaçtır. Burada size bedeninizi genel anlamda güçlendirmek ve çeşitli hastalık belirtilerini hafifletmek ve gerekli cilt bakımını yapmak için elma sirkesini nasıl kullanabileceğinizi anlatmak istiyorum.
Doğal elma sirkesinin en etkili kullanım biçimi ve çiçek balı ile karıştırılarak oluşturulur.
1 bardak su
1 tatlı kasığı dolusu elma sirkesi
1 tatlı kasığı dolusu çiçek balı
Hepsi iyice karıştırılır ve sabahları aç karnına küçük yudumlarla içilir. Sürekli kullanım sayesinde öncelikle bedenin bağışıklık sistemi güçlenecek ve sizi pek çok hastalıktan koruyabilecektir. Bu enerji kokteyli ayrıca size canlılık ve güç kazandıracak ve ileri yaşlara kadar sağlıklı ve mutlu kalmanıza önemli katkılar sağlayacaktır.
Sabahları aç karnına içtiğiniz bir bardak elma sirkesi, bal kokteylinin içindeki müthiş zenginliği öğrenmiş bulunuyorsunuz artık. Bedenimiz güçlenir ve bedensel uğraşlara ve strese karşı koyabilecek dayanıklılığı kazanır. Sirkenin içerdiği yüksek orandaki potasyum sayesinde kalp kasları dahil olmak üzere tüm kas yapısıda güçlenecektir. Kramplara karşı, kokteylinizi maden suyu ile hazırlayabilir ve her öğünde 1 bardak içebilirsiniz.
Osmanlı devleti zamanında akşam yemekten sonra misafirlere sunulan içecek varmış hem hazmı kolaylaştırıp hem de fazla yağları eritiyor.
Formül:
4 yemek kaşığı sirke
4 yemek kaşığı bal
4 yemek kaşığı su
Bunu 1 litrelik cam şişiye koyun. İyice çalkalayın. Her yemekten sonra yarım su bardağı için 1 ay sonunda farkı göreceksiniz.
Kepekli saçlar için elma sirkesi: Saç bakımı ve saçınızdaki kepekler için saçlarınızı yıkadıktan sonra son durulama suyuna yani 1 litre suya 1 çay bardağı elma sirkesi koyun ve saçlarınızı bu su ile durulayın. Bu işlemi bir süre her saçınızı yıkadığınızda uygulayın. Saçlarınız kepekten arınacak ve parlaklaşacaktır.
Sivilceler için elma sirkesi: 1 çay bardağı elma sirkesine yarım çay bardağı su ekleyin ve bir parça pamuğu bu karışıma batırıp sivilce üzerine bir süre kompres yapın. Faydısı olduğunu göreceksiniz.
Cilt lekeleri için elma sirkesi: Bir kaba yarı yarıya sulandırılmış elma sirkesi koyup kaynatın. Daha sonra bu su ile yüzünüze buhar banyosu yapın. Ayrıca yarı yarıya sulandırılmış elma sirkesi ile yüzünüzü 3-4 günde bir silebilirsiniz. Cilt lekeleri için oldukça faydalı.
Fazla kilolar için elma sirkesi: Bir bardak suyun içine 1-2 tatlı kaşığı elma sirkesi koyun. İçine 1 tatlı kaşığı bal ekleyip sabahları düzenli olarak aç karnına için. Fazla kilolarınıza faydası olduğunu göreceksiniz.
Varisler için elma sirkesi: Yumuşak bir havluyu elma sirkesinin içine batırıp sıkın ve havluyu bacaklarınızın varısli olan bölgesine sarın. Bacaklarınızı yüksek bir yere kaldırarak yaklaşık 45 dakika kadar dinlendirin. Bu işlemi mümkünse sabah akşam tekrarlayın.

Şeker hastalığı nedir?
Adından dolayı halk arasında yanlış bir kanı var; Sanılıyor ki çok tatlı yemek şeker hastalığına yol açıyor. Oysa suçlu, şekerli yiyecekler değil, şekeri enerjiye dönüştüren insülin hormonu. Kimi şeker hastalarında pankreas hücreleri yeterince insülin üretemiyor, kimi hastalarda ise bol insülin bulunuyor. Ancak pankreas hücreleri normal biçimde çalışamadığı için insülini gerektiği gibi kullanamıyor. Bu durumda enerji kaynağı olan glikoz, hücrelere giremiyor ve kanda aşırı şeker birikmesi sözkonusu oluyor.


Şeker sinsi bir hastalıktır. Bu hastalık herhangi bir belirti göstermeden yıllarca sessiz kalabiliyor. Önlem alınmazsa yüksek kolesterol, damar tıkanıklığı, kol ve bacakta kangren, körlük ve böbrek hastalıklarına sebebiyet veriyor. Ayrıca cinsel iktidarsızlığa, kişilik değişmesine, diş, deri, mide-bağırsak hastalıklarına da yol açıyor.
Kalıtım, şişmanlık, gebelik ve uzun süreli ilaç kullanımı (diüretik, kortikosteroid gibi…) hastalığın ortaya çıkmasını kolaylaştırıyor. Tip I ve Tip II olmak üzere iki tür şeker hastalığı var.
Tip I yani insüline bağlı şeker hastalığı kalıtsal olup çocukluk ya da gençlikte ortaya çıkıyor ve sürekli insülin tedavisini gerektiriyor. Oysa Tip II yani insüline bağımlı olmayan diyabet yetişkinlikte ortaya çıkıyor ve insüline gerek kalmadan diyet ve kilo kaybıyla kontrol altına alınabiliyor. Ancak yetişkinlikte ortaya çıkan şeker hastalığında ölüm riski çocuklukta oluşandan daha yüksek.
Şeker hastalığının belirtileri
* Aşırı susama ve acıkma
* Çok sık idrara çıkma
* Aşırı yorgunluk ve uyku hali
* Hızlı kilo verme
* Bulanık görme
* Ciltte kuruma ve kaşıntı
* El ve ayaklarda karıncalanma ve uyuşma
* Deride, vajinada ve mesanede iyileşmeyen enfeksiyonlar
* Açlık kan şekeri düzeyinin
*140 mg/100 ml’nin üzerinde olması
Hangi sporlar yararlı?
Fiziki aktivite yani spor vücuttaki şekerin hızla tüketilmesine yardımcı olarak kan şekeri düzeyini dengeliyor.Spor ayrıcı kan damarları ve kalp için de yararlı.Ancak spora başlamadan önce mutlaka doktora danışarak tıbbi kontrolden geçmeli ve uygulanacak spora karar verilmeli.Yürüyüş,bisiklet,yüzme gibi sporlar ideal olabilir.
Şeker hastasıysanız bunları ihmal etmeyin…
* Beslenme ve spor konusunda mutlaka doktorunuza danışın.
* Tip I diyabet hastası iseniz 3 ana ve 3 ara öğün olmak üzere toplam 6 öğünü her gün aynı saatlerde yemeye özen gösterin. İnsülin aldığınız için karbonhidratların günlük dağılımı çok önemli; günlük karbonhidratın yüzde 15′ini kahvaltıda, yüzde 25′ini öğle, yüzde 30′unu akşam yemeğinde yiyin. Kalanı ara öğünlere paylaştırın.
*Tip II diyabet hastasıysanız, temel ilkeniz kilo kontrolü olmalıdır. Daha az yiyerek ve daha fazla hareket ederek fazla kilolarınızı verin. Az ve sık yiyin. Kesinlikle aç kalmayın, çünkü uzun süren açlık kan şekerinizde dalgalanmalara yol açarak hastalığınızı artırabilir.
* Tansiyon, kan şekeri ve kolesterolünüzü kontrol altında tutun.
* Diyabetli hastalarda yiyeceklerin doğru miktarda yenilmesi çok önemli. Bu nedenle yiyeceklerinizi diyetisyeninizin önerdiği miktarlara uygun olarak ölçerek yiyin.
* C ve E vitaminleri ile krom minerali içeren besinleri her gün düzenli olarak tüketin. Günlük C vitamini gereksinimi 2000-5000 mg arası, E vitamini 800-1200 IU arası olmalı. Bu konuda öncelikle doktora danışıp gerekiyorsa takviye vitamin hapları da alabilirsiniz.
* C ve E vitaminleri ile krom minerali içeren besinleri her gün düzenli olarak tüketin. Günlük C vitamini gereksinimi 2000-5000 mg arası, E vitamini 800-1200 IU arası olmalı. Bu konuda öncelikle doktora danışıp gerekiyorsa takviye vitamin hapları da alabilirsiniz.
* Beyaz ekmek yerine kepekli ekmeği tercih edin.
* Öğünlerde mutlaka pişmiş sebze yemeği ve salata yiyin.
* Meyveleri mümkün olduğunca kabuğu ile yiyin.
* Posalı yiyecekleri tercih edin.
* Kuru baklagillere, özellikle fasulye, bezelye, mercimek, barbunya
ve nohuta sofrada sıkça yer verin.
* Ölçülü miktarda zeytinyağı veya sıvıyağ kullanın.
* Kırmızı et yerine beyaz et yiyin.
*Etli yemeklere ayrıca yağ ilave etmeyin.
*Light süt ve yoğurdu tercih edin.
*Az yağlı peynir çeşitlerini tüketin.
*Krema,kaymak,tereyağı ve margarinden uzak durun.
*Şeker,tuz ve alkolden sakının.Tatlandırıcılı tatlılara tüketmeye çalışın.
*Düzenli spor yapın.Bu konuda mutlaka doktorunuza danışın.
*Günde en az 8 bardak su için.

Şeker hastaları nasıl beslenmeli?
JFK Hastanesi diyetisyeni Özge Mergen, diyabet tedavisinde amacın kan şekerini normal düzeyde tutmak olduğunu belirtirken, bu amaç doğrultusunda en önemli hedefin dengeli beslenmek olduğunun altını çiziyor. Özellikle Tip II diyabetlilerde dengeli beslenme ve düzenli egzersiz uygulamalarıyla bireyin, uzun yıllar ilaç tedavisine gerek kalmadan yaşamını sürdürebileceğini belirtiyor. Diyetisyen Özge Mergen, karbonhidrat, protein, yağ, mineral ve vitaminlerin günlük öğünlere dengeli bir şekilde paylaştırılmasını öneriyor.
* Karbonhidratlar, günlük kalorinin yüzde 50-60′ını oluşturmalı. Yulaf, kuru baklagiller (özellikle fasulye), meyve ve sebzelerde bulunan lif içeriği yüksek karbonhidratlar, kan şekerinin yükselmesini önlerken, kolesterol düzeyini de kontrol altında tutabiliyor. Soğan, şeker hastaları için çok yararlı çünkü içeriğinde şeker düşürücü kimyevi maddeler bulunuyor. Brokoli, içeriğindeki bol miktarda karbonhidrat ve krom minerali ile kandaki şeker düzeyini kontrol altında tutabiliyor.
* Şeker hastaları az yağlı yemekleri tercih etmeli. Çünkü bu hastalıkta, damar tıkanması ve kalp hastalıklarına yakalanma riski yüksektir. Ancak A, D, E ve K gibi bazı vitaminlerin vücutta kalmasını sağladığı için tamamen yağsız bir diyet de düşünülemez. Katı yağlar yerine zeytinyağı ve diğer bitkisel yağlar tercih edilmeli.
* Protein, vücuttaki doku ve hücrelerin yapıtaşı olduğundan mutlaka alınmalı. Proteinli besinler kan şekerini yükseltmiyor ama aşırı alındığında böbrek sorunlarına yol açıyor. Süt ve sütlü ürünlerinin light versiyonlarını seçin. Kolesterol içermeyen besinleri tercih edin.
* Şeker ve şekerli besinlerden uzak durun. Bu tür besinler bağırsaklar tarafından hızla emildiği için kan şekerini çok çabuk yükseltiyor.Şeker yerine tatlandırıcı kullanın.Bu konuda aspartam,asesulfam,potasyum,sakkarin ve siklamat gibi enerji değeri olmayanları seçebilirsiniz.Tatlandırıcı hakkında mutlaka doktorunuza danışın.
* Vitamin ve mineralli sebze ve meyveler hazmı kolaylaştırmanın yanı sıra içerdikleri posa sayesinde kan şekerinin daha geç ve kontrollü yükselmesini sağlıyor. Bu nedenle şeker hastaları için meyvenin kendisi meyve suyundan daha yararlıdır. C ve E vitaminleri şeker tedavisinin en önemli besin maddeleridir. C vitamini, insülinin hücrelere girmesine yardımcı olurken E vitamini, hastalığın yol açtığı komplikasyonları giderip insülinin etkinliğini artırıyor. Krom minerali, kan düzeyindeki dalgalanmaları önlüyor. Krom, tüm tahıllar, mısırözü yağı, sütlü ürünler, et ve mantarda bulunuyor.
Hangi yiyecekler şekeri düşürüyor?
Her besinin, yendikten sonra kan şekerini yükseltme hızı farklıdır. Yiyeceklerin, kan şekerini yükseltme hızlarına “glisemik indeks” deniyor. Genellikle posalı yiyeceklerin glisemik indeksleri düşük olur. Kuru fasulye, nohut, mercimek, bulgur, kepekli ekmek, elma, armut,light süt ve yoğurt,makarna ile portakal gibi besinlerin glisemik indeksleri düşüktür.Buna karşılık patates,prinç,havuç,muz,kavunve üzümünki yüksektir.Kuru üzüm,kuru kayısı ve kuru erik gibi kuru meyvelerin de glisemik indeksi yüksektir.Şeker hastalarının mümkün olduğunca glisemik indeksi düşük besinleri tüketmesi kan şekerinin kontrol altında tutulmasını sağlayacaktır.

Sanılıyor ki çok tatlı yemek şeker hastalığına yol açıyor. Oysa suçlu, şekerli yiyecekler değil, şekeri enerjiye dönüştüren insülin hormonu.

Şeker hastalarında yiyeceklerin doğru miktarda yenilmesi çok önemli. Eğer diyabetseniz, yiyeceklerinizi diyetisyenin önerdiği miktarlara uygun olarak ölçerek ve öğünlere sadık kalarak yemelisiniz.

Şeker sinsi bir hastalık; bu hastalık herhangi bir belirti göstermeden yıllarca sessiz kalabiliyor. Önlem alınmazsa yüksek kolesterol, damar tıkanıklığı, kol ve bacakta kangren, körlük ve böbrek hastalıklarına sebebiyet veriyor. Ayrıca cinsel iktidarsızlığa, kişilik değişmesine, diş, deri, mide-bağırsak hastalıklarına da yol açıyor.

Kalıtım, şişmanlık, gebelik ve uzun süreli ilaç kullanımı (diüretik, kortikosteroid gibi...) hastalığın ortaya çıkmasını kolaylaştırıyor. Tip I ve Tip II olmak üzere iki tür şeker hastalığı var.

Tip I yani insüline bağlı şeker hastalığı kalıtsal olup çocukluk ya da gençlikte ortaya çıkıyor ve sürekli insülin tedavisini gerektiriyor. Oysa Tip II yani insüline bağımlı olmayan diyabet yetişkinlikte ortaya çıkıyor ve insüline gerek kalmadan diyet ve kilo kaybıyla kontrol altına alınabiliyor. Ancak yetişkinlikte ortaya çıkan şeker hastalığında ölüm riski çocuklukta oluşandan daha yüksek.

Şeker hastalığının belirtileri:
* Aşırı susama ve acıkma
* Çok sık idrara çıkma
* Aşırı yorgunluk ve uyku hali
* Hızlı kilo verme
* Bulanık görme
* Ciltte kuruma ve kaşıntı
* El ve ayaklarda karıncalanma ve uyuşma
* Deride, vajinada ve mesanede iyileşmeyen enfeksiyonlar
* Açlık kan şekeri düzeyinin 140 mg/100 ml'nin üzerinde olması

Hangi sporlar yararlı?
Fiziki aktivite yani spor vücuttaki şekerin hızla tüketilmesine yardımcı olarak kan şekeri düzeyini dengeliyor. Spor ayrıca kan damarları ve kalp için de yararlı. Ancak spora başlamadan önce mutlaka doktora danışarak tıbbi kontrolden geçmeli ve uygulanacak spora karar verilmeli. Yürüyüş, bisiklet, yüzme gibi sporlar ideal olabilir.
 

İşte beyaz şekere alternatif olan yeni nesil şekerler ve tatlandırıcılar hakkında eğriler ve doğrular:

Kahverengi/esmer şeker Rafine kristalize beyaz şekerin, şeker yapımında bir ara ürün olan şekerkamışı melasıyla tekrar karıştırılarak boyanmasıyla elde edilir. Esmerleştirme işlemi rafinasyon ve beyazlatma proseslerinden sonra gerçekleştiğinden, bu tür şekerin "daha doğal" ya da daha az işlem görmüş olduğunu söylemek doğru değil. Ancak vitaminler ve doğal özler içeren melas eklendiğinden, besin değeri beyaz şekere kıyasla daha zengin. Tadı hafif karamelize ve hoş; kalori olarak ise aynılar. Esas farkı, fiyatı: Esmer şeker beyaz türevinin altı katına varan fiyatlara satılıyor!

Doğal esmer şeker (raw sugar) Esmer şekerin geleneksel yöntemlerle elde edilen, gerçek ya da doğal olanı. Bu tür şekerler Türkiye'de üretilmiyor; çokça kullanıldıkları ABD ve Avrupa'da ise farklı cinsleri var. Doğal şeker cinsleri, daha az işlemle ve katkısız üretildiğinden, daha doğal ve daha sağlıklı. Yine de netice olarak şeker tüketmiş olduğunuz gerçeğinden kaçış yok! Kan şekerini daha yavaş yükselttiklerinden şeker hastaları için avantajlı, tadı güzel ve kalorisi beyaz şekerle aynı, fakat yapayı gibi bu da pahalı.

Sakarin Yapay tatlandırıcılardan ilk göz ağrımız. İlk çıktığı zaman şeker hastaları ve kilo sorunu yaşayanlar için mucizevi bir kurtuluş oldu; sonra zaman içinde kanserojen olduğu iddiaları ağır bastı. Yıllarca paketlerinde kanser uyarısıyla satılmasına karşın popülerliğini korudu. Kanserojen iddiası 2000 yılında geri çekildi ve sakarin hala çok yaygın olarak kullanılıyor. Tercih etmeyenlerin önde gelen sebebi ise (kanser riskinden ziyade!) ağızda sonradan bıraktığı tat. Gerçi artık kalorilere savaş açmış kim bilir kaçıncı nesil türediğinden, damak tatları evrim geçirerek bu tadı ayırt edemiyor da olabilir...

Aspartam Aspartamın güvenliği de uzun yıllar sorgulandı ama zararlı olduğuna dair kesin bir bulgu ortaya çıkmadı. Hem diyetisyenler hem doğalcılar cephesinde yapay tatlandırıcılar arasında en çok tavsiye edileni de bu. Aspartam şeker hastaları ve kalori hesabı yapanlar için avantajlı tatlandırıcılardan; diyet içeceklerin birçoğunda da kullanılıyor, ayrıca tablet veya toz hali de bulunabiliyor. Ancak onun da ağızda bıraktığı tat sakarinden pek farklı değil.

Splenda Sukraloz maddesinden Splenda "şekerden yapılıyor ama şeker değil, şekerle aldığınızın onda biri kadar kalori alın," diye tanıtılmakta. Bir şeker olan sukralozdan yapıldığı doğru ama bu, sağlıklı olmasıyla eşdeğer değil. Sukralozun uzun süreli kullanımı sonucu insan vücudunda oluşabilecek yan etkileri hala bilinmemekte. Yani tanıtımındaki, bilinen yan etkisi yoktur," ifadesi üzerinde biraz düşünmek gerekebilir!

Stevia Şeker bitkisi olarak Güney, Afrika'da, özellikle Paraguay ve Brezilya'da yüzyıllardır bilinen ve kullanılan Türkiye'deki sağlıklı ve doğal beslenme eğilimine cevap vererek koşar adım piyasaya girdi. Tadı şekerden biraz farklı olmasına rağmen tamamen doğal, sıfır kalorili, doğal lif içerikli, kan şekerini düzenleyici etkili olduğundan tercih ediliyor, Fiyatı da uçuk değil.

Agave Agave (agav okunuyor) anavatanı Orta Amerika olan, kaktüsü andıran bitki türü. Kökündeki özsuyunun damıtılmasıyla tatlandırıcı agave şurubunun yanı sıra, meşhur Meksika içkisi tekila elde ediliyor. Agave şurubu, baldan daha yoğun tatlı ve kana yavaş karıştığından şeker hastaları için avantajlıdır; beyaz sekerden daha tatlı olduğundan daha az kullanılır ve böylelikle kalori tasarrufu sağlar; işlenmiş olmasına karşın doğal bir üründür.


Bu diyetle sizi hem sağlıklı beslenmeye hem de kilo vermeye davet ediyoruz. İşte Dilara Koçak'ın 3 günlük etkili diyeti...
Koçak'tan hafif bir beş çayı tarifi :
* Yarım çay bardağı esmer şeker
* 8 Yarım çay bardağı light süt
* 1 adet yumurta
* 1 çay bardağı kepekli un
* Yarım çay bardağı iri dövülmüş ceviz
* 1 tatlı kaşığı tarçın
* 1 adet elma
* Yarım paket kabartma tozu

Şeker ve yumurtayı rengi beyazlaşıncaya kadar iyice çırpın. Elma dışındaki tüm malzemeleri ekleyip karıştırın. Elmayı küp küp doğradıktan sonra hamura ekleyip son kez karıştırın, önceden yağlanmış bir kek kalıbına karışımı dökün. 170 derece fırında, yaklaşık 20-25 dakika, kekin üstü kızarıncaya kadar pişirin.
Dilara Koçak’tan 3 günde 1 kilo diyeti  
1. GÜN
Kahvaltı

1 dilim tam buğday ekmeği
1 dilim az yağlı peynir
3-4 adet zeytin, biber, maydanoz, domates
Şekersiz çay Ara
1 şeftali
10 fındık
Öğlen
6 yemek kaşığı zeytinyağlı sebze
1 kâse cacık
Bol salata (1 tatlı kaşığı zeytinyağı ile)
 
Ara
1 dilim yağsız elmalı kek ya da kepekli yağsız tost
Akşam
Izgara balık
Bol salata (1 tatlı kaşığı zeytinyağı ile)
Közde patlıcan ya da 3 yemek kaşığı deniz börülcesi
Ara
1 incir ya da 1 elma
3 tam ceviz
2.GÜN
Kahvaltı

4 yemek kaşığı yulaf
1 elma ya da yarım muz
Az yağlı süt ve tarçın ya da şekersiz çay
Ara
10 badem
2 kayısı

Öğlen
4 adet ızgara köfte (120 gr.)
Bol salata (1 tatlı kaşığı zeytinyağı ile)
3 yemek kaşığı bulgur pilavı
Ara
1 dilim karpuz
1 dilim peynir
2 grisini
Aksam
5 yemek kaşığı barbunya
Bol salata (1 tatlı kaşığı zeytinyağı)
1 kâse yoğurt Ara
1 şeftali ya da armut
10 adet badem

3. GÜN
Kahvaltı

1 dilim tam buğday ekmeği
1 haşlanmış yumurta
3-4 zeytin, biber, maydanoz, domates
Şekersiz çay ya da 1 bardak az yağlı tarçınlı süt
Öğlen
Piliç şiş
1 dilim tam buğday ekmeği
Bol salata (1 tatlı kaşığı zeytinyağı ile) 

Ara
Yarım simit
1 dilim az yağlı peynir
Akşam
2 dilim az yağlı beyaz peynir
Bol salata (1 tatlı kaşığı zeytinyağı ile)
1 dilim tam buğday ekmeği
Ara
4 taze kayısı
' 23 çekirdeksiz üzüm
  
 

ANNE SÜTÜNÜN İÇİNDE NE VAR? KOLOSTRUM NEDİR ?
Anne sütünün miktarı ve içeriği bebeğinize göre ayarlanır. Yani her anne sütünü bebeğinin ihtiyaçlarına göre üretir. Örneğin erken doğmuş bir bebek için annesinin ürettiği süt ile zamanında doğan bebeğin annesinin ürettiği sütün içeriğinde bebeğin asıl ihtiyaç duyduğu besinsel değerlere göre miktar farkı vardır. Yani her ANNENİN SÜTÜ BEBEĞİNE ÖZELDİR.


• Anne sütünün içeriği bebekten bebeğe, bebeğin yaşına hatta gün içerisinde öğün zamanına göre değişen canlı bir yapıdır.
• Doğumdan sonra gelen kolostrumun 1 ml’sinde 1.000.000 hücre bulunur. Bu anneden bebeğe geçen önemli bir koruyuculuktur. Bu miktar olgun sütte 4000’e düşer. Ayrıca meme dokusunda da kök hücreler bulunur. Bugün yapılan araştırmalar kök hücrelerin birçok hastalığın tedavisinde etkili olduğunu göstermektedir. Buradan hareketle uzmanlar kök hücrelerin anne sütünde de yara iyileştirici özelliği olduğunu düşünmektedir.
• Anne sütü başka hiçbir ek besine ve suya ihtiyaç duymaksızın ilk 6 ay bebeğinizin tüm beslenme ihtiyacını karşılar.
• Anne sütünün içeriği annenin beslenmesinden bağımsız olarak bebeğin ihtiyaçlarına göre düzenlenir. Değişken olan bu süt ilk günler kolostrum olarak gelir. Bebek ilk günlerde protein, bağışıklık kuvvetlendirici vitamin ve minerallere daha çok ihtiyaç duyduğu için vücut anne sütünü buna göre ayarlamıştır. Kolostrumda normal bir yetişkinde bulunan antikorların 100 katı antikor bulunur. Bu bağışıklık sistemi gelişmemiş ve dış etkenlere karşı çok zayıf olan bebeğin ilk aşısıdır.
• Doğumdan sonraki iki hafta içinde gelen geçiş sütünde protein miktarı azalmaya, şeker, yağ ve enerji miktarı artmaya başlar. Bu büyüyen bebeğin gereksinimlerine göre ayarlanmıştır.
• Olgun sütün ise %88’i su, %55’i yağ, %37’si karbonhidrat ve %8’i proteindir. Anne sütündeki laktoz bebeğe enerji verirken, bağırsaklarda bakteri üremesini önleyen bir ortam ouşturur.
• Anne sütündeki yağlar bebeğin beyin ve görme fonksiyonlarının gelişimi için çok önemlidir. Beyin ve sinir dokusunun gelişimi için gerekli olan yağlar anne sütünde inek sütüne göre 8 kat daha fazla bulunmuştur.
• Anne sütündeki bebeğin gelişimi için gerekli çinko, demir gibi minerallerin bağırsaklardan emilimi, inek sütü ve hazır mamalara göre daha fazladır.
• Olgun sütte kolostruma göre daha az protein bulunur. Ancak değeri çok yüksek olduğu için bu az miktar bile bebeğin ilk 6 ay gereksinimini karşılar.
• Anne sütündeki proteinler bebeğin beslenme ihtiyacını karşılamanın yanında, enfeksiyonlara karşı koruyucu faktörler içerdiği için sağlıklı büyümeye etki eder.
• Anne sütü alan bebeklerin su içmesine gerek yoktur. Zaten anne sütünün büyük bölümü sudan oluşur ve suda bulunan tüm mineralleri içerir.
• Anne sütündeki tuz oranı çok düşüktür. Bu yüzden bebek tuzu vücudundan atmak için ekstra suya ihtiyaç duymaz.
KOLOSTRUM ÇOK ÖNEMLİDİR
Doğumu izleyen ilk 2 -3 gün içinde anneden gelen süte KOLOSTRUM denir. Halk dilinde “ağız sütü” olarak da bilinir. Görünüm itibariyle alışılmış beyaz süt görünümünden farklıdır. Koyu limon sarısı renginde ve yoğun kıvamlıdır. Daha sonraki günlerde annenin üreteceği süte göre içinde çok daha fazla koruyucu madde bulunur. Bu maddeler ilk günlerde bağışıklık sistemi çok zayıf olan bebeği dışarıdan gelebilecek enfeksiyonlara karşı korumakla görevlidir. Immonglobulinler (IgA, IgB gibi) yönünden çok zengin olan kolostrumun bir damlası bile ziyan edilmeden bebeğe verilmelidir. Bu yüzden doğumdan sonra ilk yarım saat içinde bebeğin anneyi emmesi çok önemlidir.
KOLOSTRUM;
• Antikordan zengindir, bebeği enfeksiyonlardan ve alerjilerden korur.
• Akyuvardan zengindir, enfeksiyonlardan korur.
• Bağırsak temizleyicidir, mekonyumun (bebeğin ilk kakası) kolay çıkarılmasını sağlar.
• Sarılığın önlenmesine yardımcı olur.
• Sindirim sistemini, özellikle bağırsakları immünoglobulinler ile mukozal bir tabaka oluşturarak kaplar. Böylece yenidoğan bebeği dışarıdan gelebilecek mikroorganizmalara karşı korur.
• Büyüme faktörleri içerir. Bağırsağın olgunlaşmasına yardım eder. Alerji ve intoleransı önler.
• A vitamininden çok zengindir. Enfeksiyonların ağırlaşmamasında ve göz hastalıklarının önlenmesinde etkendir.
• Prematüre bebeklerde merkezi sinir sistemi, akciğer matürasyonu ve göz gelişimi tamamlanmadığı için kolostrum onlar için hayati önem taşır.
• Kolostrumun yağ ve laktoz içeriği olgun süte oranla daha az, protein ve mineral içeriği daha fazladır. Bu yenidoğanın ilk günlerde ihtiyaç duyduğu besinsel değerlere göredir.
• A,D ve B12 vitaminleri, sodyum, potasyum ve çinko içeriği olgun süte göre daha yüksektir.
• Kolostrumda bağışıklık kazandıran maddelerin yüksek olması nedeniyle bebeğin ilk aşısı yerine geçer.
• Kolostrum anneden geçen kanın genel yapısını ve özelliklerini yansıtır. Bu fizyolojik benzerlik anne karnında yaşamaya alışmış bebek için bir avantajdır.
• Kolostrum 5-10 günler arası geçiş sütü özelliği alır. 3. haftada olgun süt haline gelir.
ANNE SÜTÜ NASIL OLUŞUR?
Anne sütünün oluşması hormonlar etkisiyle, yani beynin idaresiyle olur. Tabi bazı fizyolojik olaylar da gerekli. Gebelikteki hormonlar dolayısıyla önce memelerdeki anne sütünü üreten bezler çoğalırlar. Bunlar çoğalıp büyüdükten sonra, doğumla bebeğin eşi de anneden ayrılınca annedeki bazı hormonlar hızla düşmeye başlar. Bu düşüşle birlikte memelerdeki süt yapımını uyaran hormonların etkisi daha belirgin hale geçer ve memeler süt üretmeye hazır hale gelirler.
Bebeğin anneyi emmeye başlaması ile birlikte meme ucundan bebek uyarı verince, beyinde süt yapımında rol oynayan hormonların salgılanması daha da artar. Dolayısıyla süt yapımı başlamış olur. Bu yüzden SÜT YAPIMININ BAŞLAMASI İÇİN EN KRİTİK ŞEY, BEBEĞİN MEMEYİ EMMESİ uyarı vermesidir. Ayrıca bu merkez beyinde olduğu için annenin bebeğini görmesi, dokunması, koklaması da süt yapımını artırır.
Memelerin iyi boşaltılması da süt yapımını etkiler. “Bebek çok iyi ememedi memeler dolu kaldı” ne olacak? O zaman memelerden tekrar beyne uyarı gider “Süt yapımını durdur, memeler dolu” der. Onun için bebeğin memeyi emmesinin yanı sıra memelerin boşaltılması da süt üretiminde rol oynar.
Sık aralarla bebek anneyi emerek uyarıyı verirse süt yapımı çok daha hızla artar. İlk günler bu yüzden çok kritik. Çünkü ilk dönemlerde vücut kendini programlamaktadır. Mesela bazı bebekler iri olur, bu yüzden çok emebilirler annelerini. Böylece memeyi, beyindeki süt üretim merkezlerini programlarlar, daha çok süt mesajı verirler. Dolayısıyla annenin süt üretim kapasitesini artırırlar. Çocuğun gereksinimine göre her anne en uygun sütü üretir. Anne sütü bu açıdan çok kritik ve önemlidir. Bebeği tanır ve o bebeğe özgü üretilir, hem miktar hem nitelik olarak…
Emzirmenin başında karbonhidrattan zengin daha sulu bir süt gelir. Emzirmenin sonuna doğru gelen sütün ise yağ oranı daha fazladır. Son sütün salgılanması bebeğin emme hızına göre değişebileceği için bebek tokluk hissedip memeyi bırakıncaya kadar göğsün emzirilmesi önerilir. Bu yağlı süt bebekte tokluk yaratır.
Doğumdan sonra süt oluşumunu başlatmak ve artırmak için tek seferde iki göğsünde emzirilmesi söylenir. Ama olgun süt oluştuktan sonra (3. hafta) bebeğin bir göğsü iyice boşaltabilmesi sütün yağlı kısmını da alabilmesi için tek göğüste emzirme daha uzun tutulabilir. Anneden sadece ön sütü alan bebek laktoz bakımından zengin olan bu sütü fazla alırsa gaz şikayeti yaşayabilir, sulu ve sesli dışkılama yapabilir.
ANNE SÜTÜNÜN BEBEĞE FAYDALARI
• Anne sütü bebeği hastalıklardan korur.
• İshal, zatürree gibi hastalıklara yakalansalar bile anne sütü alan bebekler bu hastalıkları daha kolay atlatır.
• Uzun dönemde anne sütü ile beslenen bebeklerde kronik hastalıklar daha az görülür.
• Şeker hastalığı, damar sertliği, obezite, bağırsak hastalıkları bunlardan bazılarıdır.
• Anne sütü ile ilgili ilginç çalışmalar da mevcut. Örneğin Şizofreni’de. Kalıtsal bir hastalık olan Şizofreni’de “Risk faktörleri nedir?” diye bir araştırma yapılmış, nedenleri arasında anne sütü almamakda var.
• Anne sütü ile beslenen bebeklerde alerji daha az görülür. Görülse de daha ileri yaşlarda ve daha hafif yaşanır.
• Yani anne sütü yaşanabilirliliği, direnci artırıyor. Genel anlamda bazı kanser türleri anne sütü ile beslenenlerde daha az görülüyor, yani erişkin sağlığında da etkili.
• Anne sütü ile beslenenlerde aşıların gücünün ve koruyuculuğunun daha iyi olduğu ortaya çıkmıştır.
• Anne sütündeki kazein maddesi mikropların bebeğin mide bağırsak ve solunum yollarında tutunarak hastalık yapmasına engel olur.
• Anneden süt emen bebekler biberondan beslenen bebeklere göre daha fazla güç harcadıklarından çene, ağız ve dil kasları daha fazla çalışır. Böylece sağlıklı çene ve diş yapısına sahip olurlar.
• Annesini emen bebek ilk aylarda ihtiyaç duyduğu emme hazzına daha fazla erişir. Bu bebekte güven duygusunun gelişiminde etkilidir.
• Anne sütünün içinde bulunan maddeler hiçbir ilacın sağlayamayacağı kadar bebeğin bağışıklık sistemini güçlendirir.
• Anne sütündeki kolestrol miktarı ilk aylarda enzim sistemlerinin gelişimini uyarmak ve ileriki yaşlarda damar sertliğinin oluşumunu önlemek açısından önemlidir.
• Anne sütü ile beslenen bebeklerde reflü (mideden yemek borusuna gıda kaçağı) ve buna bağlı kusma daha az görülür.
• Anne sütü mamadan daha kolay hazmedilir ve içeriği daha çok kana geçer. Anne sütündeki bazı enzimler bebeğin sütü daha kolay hazmetmesini sağlayınca daha az gaz problemi oluşur. Ayrıca anne sütü inek sütüne göre daha az miktarda protein içermesine rağmen kalitesi ve tümünün bebek dolaşımına geçebilmesi nedeniyle daha yararlıdır.
• Anne sütü alan bebeklerde pişik ve kabızlık daha az görülür.
• Araştırmalar anne sütü alan bebeklerin ileride obezite olma risklerinin daha az olduğunu gösteriyor.
EMZİRMENİN ANNEYE FAYDALARI
Anne sütü ve emzirmek sadece bebek sağlığı için değil, kadın sağlığı açısından da önemlidir. Doğum sonrası deprosyandan tutun da rahim sağlığına kadar pek çok konuda emzirmek anneyi olumlu etkiliyor.
• Emzirmek bebek ile anne arasındaki en güçlü bağlardan biridir. İkisine özeldir. Emziren annelerin daha sakin olduğu gözlenmiştir. Emziren annelerde süt oluşumu ile salgılanan oksitosin hormonu, anne ile bebeğin arasında güçlü bağın oluşmasına katkıda bulunuyor. Kadınlarda rahim kasılmalarını sağlayan, cinsel birleşme sırasında da salgılanan, rahatlatıcı özelliği ile bilinen oksitosin hormonu süt verme sırasında keseciklerin kasılmasına ve içindeki sütün kanallara akmasına yardımcı olur. Bebeğini sevgiyle düşünen annede önce hipofiz bezinin arka kısmından oksitosin hormonu salgılanır ve göğüslerde dolgunluk hissiyle süt akımı başlar.
• Emzirmek anneye duygusal motivasyon ve tatmin sağlar. Emziren anne bebeğinin kendi sütüyle beslendiğini gördükçe annelik konusunda kendine duyduğu güven artar.
• Emzirmek meme kanseri riskini azaltır. İngiltere’de yapılan bir araştırma bir yıl süre ile emzirmenin meme kanseri riskini % 4,3 oranında azalttığını göstermiş. Yine başka bir araştırma bebekten anneye geçen bazı koruyucu hücrelerin meme kanseri riskini azalttığını belirtiyor.
• Emzirmek memede süt birikmesi sonucu oluşan komplikasyonları ortadan kaldırır.
• Emzirmek doğum sonrasında rahmin toparlanmasını sağlar. Emzirme sırasında salgılanan oksitosin hormonu rahim kasılmalarını sağladığından rahmin doğum öncesi haline dönmesini hızlandırır. Rahmin eski haline daha çabuk dönmesi beraberinde loğusalık kanamalarında azalmayı da sağlar. Böylece yeni anne kanamayı azaltmak için verilen sentetik oksitosin ve diğer ilaçları yüksek dozda ve uzun süre almak zorunda kalmaz.
• Emzirmek annelere kilo vermede yardımcıdır. Emzirme sırasında bazal metabolizma hızı normal dönemden daha fazladır. Bu da kilo vermeye yardımcı olur.
• Emzirmek uykuya dalmayı kolaylaştırır.
• Emzirmek endometriozis hastalığının ilerleme hızını düşürür. Emziren annelerde, rahim içini döşeyen ve adetle dökülen endometrial dokuların rahimden karına kan akımı sonucu yayılarak meydana gelen bir hastalık olan endometriozisin yayılma hızı daha düşüktür.
• Emzirmek annede görülebilecek olası yumurtalık kanseri riskini düşürür.
• Emzirmek endometrium kanserine yakalanma riskini düşürür. Avrupa’da yapılan araştırmalar 40 yaş üstü kadınlarda daha sık görülen bu kanser türünün emziren kadınlarda daha az rastlandığını göstermiştir.
• Emzirmek şeker hastası annenin günlük insülin ihtiyacını azaltır.
• Emzirmek anneleri anemi riskinden korur. Emziren annelerin loğusalık döneminde kanamaları daha az olacağından ve emzirme döneminde adet görmeleri geciktiğinden demir eksikliğine bağlı kansızlık oluşması azalır.
• Emzirmek anneyi osteoporozdan korur.
• Emziren annelerde romatizmal hastalılara yakalanma riski daha azdır. İsveç’te yapılan bir araştırmaya göre; uzun süre emziren anneler, menapoz döneminden sonra daha az romatizmal rahatsızlıklar yaşıyorlar. 18 bin kadın arasında yapılan araştırmada bebeklerini 13 aydan fazla emziren kadınlarda hiç emzirmeyen kadınlara göre eklem romatizması yarı yarıya daha az.
DOĞRU EMZİRME TEKNİĞİ NASILDIR?
Bebeğini ilk defa kucağına almış bir annenin acemilik yaşaması doğaldır. Bebek emmeyi içgüdüsel yapar ama emzirmeyi anne öğrenir. Biraz yardım, bilgi ama en çok annenin emzirmeye olan inancı ve özgüveni ile başarılı bir emzirme mutlak sağlanır.
Meme başını çevreleyen kahverengi bölgedeki küçük kabartılar meme başının yumuşak olmasına ve bebeğin memeyi kolay bulmasına yardımcı olan özel salgılar üretirler. Meme başınızı her emzirmeden önce silmeyin ki bu salgılar görevlerini yapabilsinler.
Yapılan araştırmalar çoğu bebeğin annesini fazla yardım gerektirmeden doğru biçimde emebildiğini göstermektedir. Doğru teknikle emzirme; bebeğin ihtiyacı kadar anne sütünü alabilmesine, süt yapımının artmasına ve meme başı sorunlarının yaşanmamasına olanak sağlar.
EMZİRİRKEN:
• Bebeğin başını vücüduyla aynı doğruda tutmaya çalışın.
• Bebeğin yüzü doğrudan memeye bakmalı. Burnu meme başı hizasında durmalıdır.
• Bebeğin karnı sizin karnınıza yaslanırsa daha rahat edersiniz.
• Bebeğin başından memenize bastırmayın. Omuzlarından ve ense kökünden destek vererek memeye yaklaşmasını sağlayın.
• Anne sırtından ve kolundan destek alarak emzirmelidir. Böylece uzun sürecek emzirme sırasında yaşayacağı sırt ve kol ağrılarını en aza indirerek daha konforlu bir emzirme yaşayabilir.
• Bebeğin başını elinizle tutmak yerine, kolunuza, dirsek içine yerleştirerek daha rahat edebilirsiniz. Böylece tek kolla bebeğinizin omiriliğini destekleyip, elinizle poposundan tutarak rahat bir tutuş sağlayabilirsiniz.
• Boşta kalan elinizin orta ya da işaret parmağıyla memenizi alttan destekleyerek bebeğinizin çenesine memenizin ağırlığının tümünün gelmesini önleyebilirsiniz.
• Baş parmağınız memenizin üstünde olmalı. Meme ucu bölgesi ile bebeğinizin dudaklarının birleştiği yere yakın durmalı. Ancak parmaklarınız bebeğin meme ucunu bulmasını engellememeli.
• Bebeğinizi göğsünüze yaklaştırdığınızda ağzını en çok açtığı anda ilk önce alt dudağı meme ucunuza gelecek şekilde aşağıdan yukarı doğru meme ucunuzu verin.
• Bebek ağzıyla sadece meme ucunuzu tutmamalı. Çevresindeki kahverengi alanıda kavramalı, ağzının içine almalıdır.
• Bebek memeyi doğru şekilde tuttuğunda alt dudağı dışarı doğru kıvrıktır ve çenesi memeye doğru dayanır.
• İlk günlerde süt yapımının artması için her iki gösünde tek seferde emzirilmesi önerilir. İkinci haftadan itibaren tek göğsün iyice boşalmasını sağlamak için tek seferde bir göğüs verilebilir. Bunun ayarlamasını ise çoğu zaman bebek yapar.
ADIM ADIM EMZİRİYORUZ
• Emzirmeye doğumdan sonra ilk yarım içinde başlanmalıdır.
• İlk günlerde iki saatte bir emzirebilirsiniz. Bu yüzden bebek uyuyorsa bile uyandırmanız gerekebilir.
• Emzirmeye başlamadan ellerinizi yıkayın.
• Her emzirmeden önce meme ucunu temizlemeniz gerekmez. Günlük temizlikte göğüslerin sabunla yıkanıp durulanması yeterlidir. Çok terliyorsanız temiz bir bezle birkaç kere silebilirsiniz.
• İlk emzirme günlerinde sakin sessiz bir ortam sizin ve bebeğiniz için daha iyidir. Doğru emzirme tekniğini öğrendiyseniz bebeğinizle başbaşa kalmak birbirinizi anlama ve tanımanıza yardım edecektir.
• Annenin emzirme sırasında kendini rahat hissetmesi önemlidir. Rahat bir koltuk, sırtın ve kolun desteklenmesi gerekir. Böylece emzirme sırasında oluşabilecek ağrılar azaltılır. Sabırsız davranılmaz.
• Bebeğinizin başını dirseğinizin içine yerleştirerek göğsünüze yaklaştırın. Kolunuz sırtından destekleyerek poposunu tutuyorsa tek eliniz boşta kalır.
• Bebek emmek için ağzını açtığında meme ucunuzu alt dudağından üste doğru olacak şekilde verin.
• Bunu yaparken diğer elinizin parmakları yardımcı olacaktır ama zorlamayın. İlk seferde tutamadıysa tekrar deneyin. İlk günlerde bebeğin sadece meme ucunu değil kahverengi halkayı da doğru alabilmesi için parmak uçlarınızla göğüs ucu bölgesini tutun.
• Emzirme sırasında işaret parmağınızla meme altından destek olurken baş parmağınızla burnunun meme tarafından kapanmamasına yardımcı olabilirsiniz. Ama memenize bastırarak makas hareketi yapmayın. Sıkı makas tutuşu süt kanallarına baskı yaparak süt akışını yavaşlatabilir.
• Bebek memeyi doğru tuttuğunda ve etkili emiş sağlandığında çenesi ve şakakları ayrıca kulakları emmenin etkisiyle oynar.
• Doğru emişte bebeğin yutkunduğunu gözleyebilirsiniz.
• Aç olan bebek emmenin başında acelecidir. Ayrıca ilk başta süt hızlı geldiğinden yutkunurken zorlanabilir. Sonra yavaşlar, doygunluğa ulaşınca yavaşça memeyi bırakır, çoğu zamanda uyur.
• Her bir göğüste emzirme süresi anneden anneye değişir ama ortalama 15-25 dakika olabilir.
• Emzirmeyi tamamladınızda biraz göğüs ucunuz sıkarak sütünüzle silin ve göğüs koruyucu pedinizi koyarak göğsünüzü kapatın.
Sloganımız: İLK 6 AY ANNE SÜTÜ VE 2 YAŞINA KADAR EMZİRMEYE DEVAM
Bebeklerde ek besinlere başlayınca ishale ve genel olarak hastalıklara karşı koruyuculukta bir miktar düşüş olabiliyor. Vücudun savunma sistemi bu süre boyunca gelişse de, annenin 1 ml sütünden yaklaşık dört bin hücre geçer. O hücreler bebekteki koruyuculuklarını devam ettirir. Antikor dediğimiz vücudun savunmasında rol oynayan proteinler de bu süre boyunca bebeğe geçmeye devam etmektedir. En kritik olan ilk 2 yılda bunların etkisi hastalıklardan korunmada yardımcı olur vücuda. Örneğin; çocuk ishal olduğunda ek besinlerin yanında anne sütü alıyorsa, ishali daha çabuk geçiyor. Bu nedenle ilk 6 ay yalnız anne sütü, 6 aydan sonra uygun tamamlayıcı beslenmelerle emzirmenin 2 yaşına kadar devam ettirilmesi hem çocuk sağlığı hem de anne sağlığı açısından önemli…
BEBEĞİNİZ İLK GÜNLER AÇ KALMAZ, MAMA VERMEYİN!
Yeni doğan bir bebeğin mide kapasitesi 4 tatlı kaşığı kadardır. Yani 20 ml. Olması gerekeni doğa ayarlamıştır zaten… Fazlası ya genzine kaçar ya da ziyan olur. Bebeğin mide kapasitesi büyüdükçe annenin süt miktarı da artacaktır. Bebeğin ilk günlerde ihtiyaç duyduğu şey daha çok sütle alacağı enerji değil, bağışıklık sistemi yerine onu dışarıdan gelecek enfeksiyonlara karşı koruyacak antikorlardır. Bu da sadece anne sütünde, kolostrumdadır.
SÜT MİKTARINI ARTIRAN FAKTÖRLER
Süt miktarını artıran faktörler; bebeğin anneyi emmesi, görsel uyarılar (annenin bebeği görmesi, kucağına alması, sık sık emzirmesi), memelerin tam boşalması, annenin istirahat etmesi, sıvı alımını artırması, yorulmamasıdır.
“Çok yersen sütün çok gelir” diye bir düşünce vardır ama sütün gelmesi için en çok gereken istirahat etmektir. Günümüzde de anneler ne yazık ki yeterince yatmıyor, loğusalar hemen ayağa kalkıyor. İkinci haftasında normal yaşantısına dönmeye çalışıyor. Bu çok da doğru değil, loğusalık 42 gün sürer. Bu sürede annenin bebek ve emzirme odaklı yaşaması daha doğrudur.
Annenin özgüveni başarılı bir emzirme için çok önemlidir. “Sütüm yetmeyecek” diye endişeli ve özgüveni az bir annenin başarılı emzirme olasılığı azalır.
EMZİRME DÖNEMİNDE ANNEYE DESTEK VERİN!
Annelik hüznü aslında çocuğu korumaya yönelik doğanın yarattığı bir durum. Anne çok kırılgan, hemen ağlıyor, bebeğine bir şey olacak sanıyor, bebeğini kimseye teslim etmek istemiyor. Bu ruh hali bebeğin korunmasını sağlıyor, bir bağımlılık oluyor aslında güzel bir şey ama anneyi yoran ve hırpalayan bir durumu da var. Bazen de annelik depresyonuna girebiliyor ki o zaman bebeğe zarar verebiliyor. Bundan korunmak için annenin istirahat etmesi gerekiyor. İkincisi, annenin çevresinde onu destekleyen, yardımcı olacak bir sistemi kurmak gerekiyor. “Anne oldu, nazlanıyor.” diyorlar. Hayır! Annenin bakıma gereksinimi var ki o da bebeğine yeterince bakabilsin.
KALİTELİ SÜT DİYE BİR KAVRAM YOKTUR! Anneler göğüslerini sıkıyorlar, sulu görüyorlar “Benim sütüm sulu” diyorlar. Esas olarak bebeğe bakmak gerekir. Örneğin bebek günde 5-6 kere idrarını yapıyor mu? İlk günlerde kaybettiği kiloyu geri aldı mı? Bu kaybı yakından izleyerek paniklemeden bebeği sık sık emzirmek gerekiyor. Yeni doğan bir bebeği anne saat başı emzirmelidir. Emzirme tekniğine dikkat etmesi gerekir. Emzirirken günde 8’in altına kesinlikle düşülmemesi gerek, tercihen saat başı. Bazen bebeklerin uyandırılması gerekebilir, altını açmak, biraz ovalamak gibi yöntemlerle uyandırılıp mutlaka anneyi emmesi sağlanmalıdır.
Kalitesiz süt diye bir olay yoktur.. “Anne zayıf, sütü iyi değildir.” gibi sözler doğru değil! Bu, kadını ve kadının ürettiklerini küçümseme ile ilgili bir düşüncedir. Hatta anne sütünün biberonlaştırıldığı bir dönem oldu. Mamaların üretimiyle “Anne sütünden daha üstün bir mama yaratıldı” diye bir hava yaratıldı ama bu mümkün değil. Şu anda da bundan sonra da olmaz. Çünkü canlı bir maddeyi mamanın içine koyamazlar. Anne sütü canlı bir madde, hücre içeriyor. Dolayısıyla anne sütüne ulaşılması mümkün değil.
Anneye gebeliğinde aldığın vitamine 6 ay daha devam edilir. Bu bir güvenlik çemberi oluşturur aynı zamanda… Annenin beslenme konusunda bazı eksiklikleri ve hataları varsa, aldığı vitaminlerle bu da ortadan kaldırılmış olunur.
Ama annenin ağır derecede bir beslenme sorunu varsa sütte bazı vitaminler az olabiliyor. Mesela et yemeyen bir annede başta B vitaminleri, demir olmak üzere bazı şeyler az olabiliyor. Gerçi demir ne kadar az olsa da anne sütü bebek tarafından çok iyi emildiği için bir sorun yaratmıyor ama yine de annenin beslenmesi önemli. Yani bir toplum geleceğini kurtarmak istiyorsa kadınların iyi bakılıp, iyi beslemesi lazım.
D vitamini anne sütünde çok yüksek miktarda değil. D vitamini en iyi güneş ışığı ile cildimizde yapılıyor. Yani hiçbir besinde D vitamini gereksinimimizi karşılayacak düzeyde bulunmuyor. Bu nedenle D vitamininin doğumdan itibaren bebeklere damla olarak verilmesi gerekiyor.
NEDEN ANNE SÜTÜNDEN VAZGEÇİYORUZ?
Kadına değer verilen bir ortamda kadının özgüveni iyiyse o zaman rahatlıkla devam eder emzirmeye… Bebek ağladıkça “Acaba sütüm mü yetmiyor? Acaba sütümdeki bir şey gaz mı yaptı?” diye düşünen anne emzirmeyi bırakabilir. Oysa gaz sancısı bebeklerde 15. günde başlar, 3 aya kadar devam eder ve kendiliğinden geçer. Bebek ağladıkça akciğerlerindeki sıvının da atılması daha kolay olur. Çünkü yeni doğan bebekte özellikle sezaryen ile doğmuşsa bu sıvının atılması gerekli. Ayrıca ağladıkça kucağa alınan bebek iletişim ağını da kurmuş olur.
Ama bebek ağlayınca süt yetmiyor olarak algılanıyor ve hemen ek besinler devreye giriyor. Oysa burada anne ve bebek çiftinin iyi izlemiyle sorun anlaşılmaktadır. Bebek ayda 500 gr ve üstü alıyorsa yeterlidir. Ama bazı bebek 500 gr alır bazısı 1000 gr. Çünkü bazısı ileride iri bir insan, bazısı da minyon olacaktır. Buna göre vücudunun ihtiyacı farklıdır. Hatta bir ay 500 gr alır, diğer ay 1 kg… 500 gr altına düşmediği sürece annede yeterli süt var ve bebek büyüyor demektir. Ek besine başlamamak lazım. Ek besine başladıkça anne sütünden yararlanım azalır.
Bir neden de farklı tatlara alışsın düşüncesidir. “Ek gıdalar verelim yoksa farklı tatlara alışamayacak” denir. Böyle bir şey de yok. Çünkü anne ne yerse sütün tadı değişir. Örneğin sarımsak yerse sütün tadı sarımsaklı olur. Yapılan araştırmalarda sarımsaklı sütü bebeklerin daha fazla sevdiği de ortaya çıkmış. Bu yüzden farklı tada alışsın sorunu anne sütü ile beslenen bebeklerde yoktur. Aksine mama ile beslenen bebekte olur. Çünkü hep aynı standart mama tadını alır.
EMZİRME SIRASINDA YAPILAN YANLIŞLAR
Süt yapımını artıran bazı temel koşullar vardır ama bazı şeylere de bebeği izleyerek karar vermek gerekir. Başlangıçta daha ağız sütü gelirken her iki memeden de emzirmek süt yapımını artırmak için iyi olur. Ama daha sonra süt yapımı iyice oturunca memenin başından ilk önce şekerden yoğun, daha sonra yağdan zengin süt gelir. Bebek her birini iyice boşaltırsa yağdan zengin sütü de almış olur, o zaman da tokluk hissi ile uyur. Ama anne ilk günlerdeki alışkanlığı devam ettirir, her iki göğsü de aynı anda emzirirse, bebek sadece şekerden zengin sütü alır. Hem doymaz hem de gazlı kaka yaparak, sancıları fazla olur. Bunun için1-2 haftadan sonra tek seferde bir memeyi iyice bitirmek gerekir.
Emzirme tekniğini bilmek ve doğru uygulamak gerekir. Yanlış yapılan emzirme hem bebeğin yeterli ememesine hem de annede göğüs ucu yaralarına neden olacağından emzirmeyi bırakmaya neden olmaktadır.
Anne sütünü iyice alan ve gevşeyerek kucağında uyuyakalan bebeğin zorla gazını çıkarmaya çalışırsanız kusturursunuz. Bu daha çok biberondan kalma bir alışkanlıktır. Biberonla beslenmede bebek hava yutar ve gaz çıkarır ama anne göğsünde emdi ve uyudu diyelim, o zaman yavaşça yatağına yatırın diyor uzmanlar. Şikâyeti varsa o zaman gazını çıkarmaya çalışın.
ANNE SÜTÜNÜN TOPLUM SAĞLIĞI AÇISINDAN ÖNEMİ
Anne sütünün toplumun geleceği için önemli noktaları var. Örneğin Finlandiya’da şeker hastalığının sıklığı, 2 yaşına kadar anne sütü ile beslenmenin önemine ilişkin yapılan propagandalarla azaltılmıştır. Dolayısıyla toplum sağlığı açısından ölçülemeyecek bir katkısı var, ekonomik açıdan da öyledir. Anne sütü alan bebek daha az hastalanır, antibiyotik az kullanır. İleriki yaşlarda görülen birçok hastalık, örneğin kanserler, meme kanseri, idrar yolu iltihabı, hatta kemik erimesi emziren kadınlarda daha az görülür.
Sonra hiç artığı yoktur, çok çevreci bir besindir anne sütü. Biberon gerektirmez, ısı ayarı gerekmez. Anne sütü ile beslenen bebeğin kakası da az olur. Hatta anneler kaka yapmadı diye endişelenirler ama bebek sütün neredeyse hepsini sindirdiği için çok az kaka yapar. Mama ile beslenenler daha fazla ve kokulu kaka yaparlar.
Zekâda da aynı şey geçerlidir. Örneğin “Anne sütü alan bebekler gerçekten zeki mi oluyor, yoksa zeki kadın emziriyor da ya da anne bebeğini emzirirken daha fazla uyarı veriyor, konuşuyor vs de bu nedenle mi bebeklerin zeka seviyeleri yüksek oluyor?” diye çalışma yapmışlar. Prematüre bebeklerin bir kısmına biberonla mama, bir kısmına anne sütü verilmiş. Anne sütünü biberonla alanlarda bile ileri yaşta okul başarısının daha fazla olduğu görülmüş. Bu nedenle anne sütünün zeka üzerinde de olumlu etkisi vardır. Ülkemizde senede 1 buçuk milyon bebeğin doğduğunu da düşünürsek müthiş bir katkı sağlayacağı bir gerçektir.

Mucize meyve acai ile kilo verin!
Muhteşem bir vücudun formülü nedir ?  Acai üzümü kullanmak zayıflatır mı ?
Son günlerin en çok konuşulan meyvesi acai üzümü. Bu meyve hem uzun ve sağlıklı bir ömür veriyor, hem de detox özelliğiyle toksinleri atarak kilo vermeyi sağladığı söyleniyor! Peki, herkesin konuştuğu acai berry nedir?



Acai üzümü senelerdir Brezilya’da enerji vermesi için kullanılıyor. Fakat detox etkisi veren meyve olduğu ortaya çıktığından beri herkes acai’yi konuşuyor. Acai üzümü bu özelliğiyle hem vücuttan zararlı toksinleri atıp uzun bir ömür veriyor hem de kilo vermenin en sağlıklı yolunu sunuyor.
Acai berry Mehmet Oz`ün tavsiyesi!
Sağlıklı yaşam denilince akla gelen ilk isimlerden olan Mehmet Öz ile Düny`ca ünlü bir televizyon programında acai konuşuldu. Acai berry zararlı toksinleri atarak bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Detox etkisi ile insana kendisini daha zinde, sağlıklı ve enerjik hissettiriyor. Aynı zamanda da yağların vücutta depolanmadan atılmasını destekleyerek kilo vermeyi sağlıyor.
Acai üzümü ile bir ayda 4 kilo verebilirsiniz!
Kökeni Brezilya olan Acai`nin kilo verdirici etkisinden faydalanmak için ne yapılması gerekiyor? Artık bu meyvenin Türkiy`de yetişmesini beklemeyin. Santevit Acai Berry, mucize meyve acai üzümünü formülündeki ana madde olarak belirledi. Yeşil çay, L-Carnitin, karahindiba gibi bitkisel takviyelerle acai`nin etkisini destekledi ve kilo vermenin en etkili yolunu sundu!
Acai Berry Kullananlar ne diyor?
Acai Berry Santevit`in geliştirdiği bitkisel bir besin takviyesi. Kimyasal zayıflama ilaçlarının aksine vücuttan su ve vitamin kaybettirmeden sadece depolanmış yağların atılmasını sağlıyor. Vücuda gereken vitamin ve mineral ihtiyacını karşılayarak kilo verdiriyor.
Acai’yi formülünde ana madde yapan Santevit Acai Berry ile kilo verenler çok mutlu! İşte bazı acai berry yorumları :
“Diyet yaparken kendimi çok halsiz hissederdim… Fakat Santevit Acai Berry’yi kullandığımdan beri kendimi daha enerjik hissediyorum. Aynı zamanda da fazla kilolarımdan kurtuluyorum. Bu mükemmel bir şey!”
Siz de kilo vermenin en sağlıklı formülü Santevit Acai Berry ile kilo verin, mutlu olun!
İstanbul, Ankara ve İzmir’den sonra 12 şehre 3 saatte teslimat ve kapıda ödeme avantajını kaçırmayın.

Greyfurt Diyeti ile10 günde 5 kilo zayıflamak istermisiniz !!!

Gönderen @smile 27 Eylül 2010 Pazartesi

Greyfurt diyeti, ABD de 1930′lu senelerde “10 Günde 5 kilo verdiren diyet” sloganı ile ün yapmış bir zayıflama  formülüdür. Bu diyet çoğu kimse tarafından mayo klinik diyeti olarak bilinse de aslında MayoClinic ile bir benzerliği yoktur. Greyfurt diyetinin ana amacı sebze ve meyve tüketimini sınırlandırmak ve bunların yerine protein değeri zengin gıdalarla beslenme mantığı yatmaktadır.
Greyfurt zayıflatır mı? – Greyfurt suyu zayıflatır mı?
Greyfurtun faydaları ve zararları nelerdir? 
Örnek bir Greyfurt Diyeti nasıl olmalıdır ?


 Et gibi kolesterol ve yağ oranı yüksek bir besin ile diyet süresince beslenmeye ağırlık verilerek yanında bolca greyfurt suyu tüketilir. Greyfurt’un yağ yakıcı özelliği sayesinde tüketilen et ve proteinli gıdaların bağırsaklarda yağa dönüşmeden yakılması ve vücut dışına atılması sağlanır. Greyfurt diyeti 1980 li yıllarda tekrar popüler hale gelerek 10 günde 5 kilo zayıflatan diyet sloganı ile tekrar ortaya çıkmıştır.
Greyfurt meyvesinin son zamanlarda yapılan bilimsel araştırmalarda kandaki insülin seviyesini azalttığı ve açlık hissini bastırdığı ispatlanmıştır. Greyfurt ve greyfurt suyunun içerisinde bulunan yağ yakıcı bitkisel enzimler de doğal bir zayıflama ilacı gibi etki göstermekte ve kilo verilmesini sağlamaktadır.
Greyfurt diyeti belirli bir diyet listesi ile uygulanabileceği gibi sadece günlük 1 bardak greyfurt suyu içerek ve yanında yarım greyfurt yenerek hiçbir diyet formülü uygulanmaksızın da gerçekleştirilebilmektedir. Sırf greyfurt tüketerek bir kişinin 3 ayda 3 kilo zayıflama sağladığı ABD deki üniversitelerde deney gruplarına yapılan çalışmalarda ortaya çıkmıştır. Greyfurt diyetinin türlü diyet reçeteleri arasında bazıları günlük 800 kalori alımı ile sınırlandırılmıştır. Tabi bizlerin sizlere greyfurt diyeti için yapacağı temel tavsiye, aç bırakan diyet reçetelerini uygulamamanızdır.
Greyfurt diyet planında nelerin yenmesine izin verilir?
Greyfurt zayıflama yöntemleri ufak değişiklikler gösterse de temelde sabah, öğle, ikindi ve akşam ve gece yemeği olarak 5 ana öğüne bölünmüştür. Greyfurt diyeti boyunca diyet uygulayıcılarının şekersiz sade kahve ve bolca su içmeleri özendirilmektedir.
Örnek bir Greyfurt Diyet Planı:
* Sabah Kahvaltısı

2 adet yumurta, 2 ince dilim pastırma, sade kahve, yarım greyfurt veya 250 ml greyfurt suyu
* Öğle Yemeği
Çoban salatası, sınırsız et, yarım greyfurt veya 250 ml greyfurt suyu
* Akşam Yemeği
Kırmızı Lahana Kereviz pancar gibi kırmızı sebzeler ve nişastasız yeşil yapraklı sebzelerden oluşan bir yemek. Sınırsız et veya balık eti, yarım greyfurt veya 250 ml greyfurt suyu
* Gece atıştırması
250 ml yağsız süt
Greyfurt diyetinde salatalarda yağ kullanmak serbesttir. Yiyecekleri pişirerek yemeniz tavsiye edilir. Greyfurt suyunda şeker kullanmak yasaktır.
Greyfurt diyeti nasıl yapılır – Greyfurt diyet formülü nasıl zayıflatır?
Düşük karbonhidrat ve orta derecede protein alımı mantığına dayalı olan greyfurt diyeti, ortalama günlük 800-1000 kalori alımını amaçlamaktadır. Zaten düşük derecede kalori alındığı için greyfurt yenilmese veya suyu içilmese bile Greyfurt diyeti benzeri bir reçete zayıflatma potansiyeline sahiptir.
Greyfurtun faydaları ve yararları
Greyfurt meyvesi zaten oldukça besleyici bir besindir. C vitamini ve diyet lifleri açısından oldukça zengindir. Glisemik indeksi düşük olan bu meyve, kandaki insülin düzeyini düşürerek vücudun yağ depolamasına engel olur. Greyfurtun bilinen bir zararı yoktur.

Göbeğiniz sizi çok mu rahatsız ediyor. Yaz aylarında hem kadınların hemde erkeklerin en büyük sorunu kilolarıdır. Özellikle göbek hem kadında hemde erkeklerde başlıca problemlerden birisidir. Göbeğinizden kurtulmanın başlıca yolları ve yenilmesi gereken yiyecekler ve içecekler :



Yiyecekler: Fasulye, nohut, mercimek gibi gıdalar ile kiraz, çilek, vişne gibi küçük meyveler en iyi yiyeceklerdir. Kuru fasulye, böğürtlen, kuru kayısı, kış meyvelerinin taze sıkılmış suları kilo vermede en etkili yiyecekler olarak sıralanıyor.
Bu yiyeceklerin sizin tok hissetmenizi sağladığı için kilo vermenize yardımcı olur. Bunlardan günde 25 ila 35 gr kadar tüketilmeniz gerekir. Hiç yememek ise doğru değildir. Çok acıktığınız için belinizi kalınlaştıran çok yağlı karbonhidrat yada proteinli yiyecekler yemenize neden olabilir.
İçecekler: Buzlu soğuk su en iyi içecektir. Kalorisizdir midenizde doygunluk hissine neden olur ve daha az yersiniz. Kan basıncınızın ve adet öncesi dönemi rahat atlatmanızı sağlar. Buzlu su içtiğinizde vücudunuz ısınmak için ekstra kalori harcadığı da aklınızın bir kenarında bulunsun. Zayıflamak için alkolden uzak durun. Likör ve bira kandaki kortisol seviyesini yükseltir ve yağların göbek çevresinde toplanmasına neden olur.
Vitaminler: Kalsiyum kemiklerinizi koruyarak omurgada çatlaklara neden olan osteoporozu engeller. Bu sistem çöküğünde göbek dışarı fırlar. Eğer 50 yaş civarında veya daha yaşlı bir kadınsanız günde 1500 mg kalsiyum alın.
50 yaş altındaki erkek ve kadınlar için günde 1000 mg kalsiyum almaları öneriliyor. Göbek veya bel çevresinden zayıflamak için zayıflama ilaçları kullanmayın. Bu cazip ilaçlar egzersiz ya da doğru beslenme desteği olmadan hiçbir işe yaramaz.

Erken tanı konusundaki bilincin artması ve tarama programlarının yaygınlaşması ile, meme kanseri günümüzde kadınlarda en sık görülen kanser tipi olmasına rağmen, en fazla öldüren kanser tipi olmaktan çıktı.

Meme kanseri, dünyada ve ülkemizde nasıl bir gelişim gösteriyor?
Meme kanseri dünyada kadınlarda en sık görülen kanser türü. Erken tanı konusundaki bilincin artması ve tarama programlarının yaygınlaşması ile erken tanı oranı yükseldi, bu nedenle günümüzde kadınlarda en sık görülen kanser tipi olmasına rağmen, en fazla öldüren kanser tipi olmaktan çıktı.

Her 8-10 kadından biri yaşam boyu meme kanserine yakalanıyor. Bu sıklığım Batı ülkelerinden bize oranla biraz daha yüksek olduğunu görüyoruz. Bunun nedeni hakkında tam bir görüş birliği olmamakla beraber beslenme alışkanlığı, genetik özellikler, yağ metabolizmasındaki değişiklikler önemli faktörler olabilir. Genç yaşlardan itibaren koltuk altı deodorantlarının kullanılmaya başlanmasının meme kanseri sıklığını artırabileceğine dair bazı yayınlar mevcut. Batı’da adölesan dönemdeki kızlarda koltuk altı deodorantlarının daha sık kullanımı orada meme kanserinin daha sık olmasında belki rol oynayabilir, ancak bu henüz kesinlik kazanmış bir görüş değildir. 

Meme kanserine bağlı ölümler son 10 yılda ABD istatistiklerine göre anlamlı düzeyde düşmüş görünüyor. Bunun nedeni de son tedavi yöntemlerinin sağladığı sağkalım avantajı.
Tedavide son yıllarda yaşanan en önemli gelişme hedefe yönelik tedavilerin kullanıma girmesidir. Bunlar, Her2’ye karşı geliştirilen trastuzumab, damar oluşumunu engelleyen bevacizumab ve oral yolla alınan lapatinib isimli moleküller. Bir diğer önemli gelişme ise hangi tedavinin, hangi meme kanserinde etkili olduğunu gösteren moleküler ve genetik çalışmalar. Şu anda genetik yöntem çok yaygın olarak kullanılmıyor ama zamanla çok daha rutin bir işlem haline gelecektir.

Erken teşhisin hastalığın seyri üzerindeki etkilerinden bahseder misiniz?
Erken tanı ile hastalık %90 oranında tedavi ediliyor. Bu oran teşhis geciktikçe %30’lara kadar düşüyor. Tanı konduğunda hastalık metastaz yapmış ise o zaman tedavi şansı %5’lerin altına düşüyor. Yaygın metastazı gelişen hastanın pratik olarak kurtulma şansı olmadığını, ancak yaşam sürelerinin uzatıldığını söyleyebiliriz.


Pharmaceutical Business Review

Prof. Dr. Adnan Aydıner
İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü
Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Başkanı
 

Acı kırmızı biberde yoğun olarak bulunan 'kapsaisin' kanserin baş düşmanı.
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Biyokimya Klinik Şefi Prof. Dr. Necat Yılmaz, yaptığı açıklamada, genetik ve çevresel faktörlerin kalın bağırsak kanseri gelişimine olan etkisinin iyi bilindiğini belirtti.
Kanser cerrahisi, radyoterapi ve kemoterapi alanlarındaki gelişmelere rağmen tedavi oranlarında çok düzelme olmadığını, ancak yine de kansere karşı en iyi yolun tedavi olmayı sürdürmek olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yılmaz, "Geçen yıllarda yaptığımız ve batılı bir çok araştırmacının yayınladıkları benzer çalışmalarımızı kamuoyu ile paylaştım. Bir kez daha halkımızın hatırlamasında yarar olduğunu düşündüğüm bir konu acı biberdeki kapsaisin maddesidir" dedi.

Son olarak Güney Koreli araştırmacıların Nisan 2009'da 'Cellular& Molecular Biology Letters' isimli dergide ve Anticancer Research dergisinin ocak sayısında yayımlanan çalışmada, karaciğer kanser hücresi üzerine kapsaisin etkisinin incelendiğini vurgulayan Prof. Dr.Yılmaz, "Kapsaisin biberin temel acı maddesi olup, birçok hücre tipinde, bir anti-tümör etkisi sergilemiştir. Ancak, kapsaisinin anti tümör etkisi tam açıklanmamıştır" dedi.

Ayrıca kırmızı biberin, kolesterol düşürücü, mide asidini düzenleyici ve mikrop öldürücü etkilere sahip olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yılmaz, sanıldığının aksine kırmızı biberin zayıflatıcı etkisinin de bulunduğunu kaydetti.
 

Siyah üzüm çekirdeğinin üzümün kendisinden daha da yararlı olduğu ortaya çıktı.
Yrd. Doç. Dr. Nejdet Şen, yaptığı çalışma sonucunda siyah üzüm çekirdeğinin meyvesinden 3 kat daha doğal antioksidan madde içerdiğini, antioksidanın kanser, yaşlanma ve kalp krizi riskine karşı etkili olduğunu açıkladı.  
Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nejdet Şen, siyah üzüm çekirdeğinin antioksidan bakımından C ve E vitamininden daha zengin olduğuna dikkat çekerek, vitamin deposu olan üzüm çekirdeğinin üzümle birlikte yenmesi gerektiğini belirtti. Yrd.Doç. Dr. Şen, “Yaptığımız araştırmalarda özellikle siyah üzüm ve çekirdeğinin diğer sarı üzüme göre daha fazla antioksidan içerdiğini belirledik. Vücut için son derece önemli olan antioksidan madde, hormonal dengeyi ve vücudu zararlı maddeler karşı korur. Bu da üzüm çekirdeğinin önemini ortaya koymaktadır” dedi. Siyah üzümü veya kurusunu yerken çekirdeklerini çiğneyin önerisinde bulunan Yrd. Doç. Dr. Şen, “Çekirdekteki antioksidan etkisini artırmak için meyvesiyle birlikte çekirdeğini de çiğneyin.Böylece etkisini artırmış olursunuz” diye konuştu.

YAŞLANMAYI GECİKTİRİR
Serbest radikaller olarak nitelendirilen ve hücre ve dokulara zarar veren maddelerin üzüm çekirdeğinde bulunan antioksidanlarla azaltıldığını belirten Şen, “Serbest radikallerin neden olduğu zarar, en basit anlamda yaşlanma olarak tanımladığımız şeydir. Serbest radikallerden uygun şekilde korunmazsanız, çok daha hızlı yaşlanırsınız, eklemlerde bükülme zorluğu ve cilt sarkması da hızlanır. Üzüm çekirdeği antioksidan olmasının yanı sıra cildi daha sıkı ve elastiki yapar. Yaşlılık lekelerinin tedavisinde yararlıdır. Serbest radikaller, yaşlanmayla birlikte gelen eklem iltihabı, alerji, dolaşım bozuklukları, şeker hastalığı, karaciğer sirozu, kalp hastalıkları, damar tıkanıklığı gibi hastalıklarda rol oynar” dedi. Diğer meyve ve sebzelere göre üzüm çekirdeğinde antioksidan oranının fazla olduğunu belirten Şen, günde bir avuç siyah üzümün sağlık için faydalı olduğunu ifade etti.
 

Beslenme uzmanlarına göre maalesef hiçbir besinin ya da içeceğin zayıflatmaya direkt olarak bir etkisi bulunmamaktadır.
Her zaman duyduğumuz sabah kalkınca içilen “ılık limonlu su” efsanesi gerçek mi? Gerçekten zayıflatır mı? Diyetisyen Dilara Koçak bu soruyu cevapladı…
“Sabah uyanınca limonlu ılık su iç, zayıflatıyor” diyorlar. Doğru mu?


Maalesef hiçbir besinin ya da içeceğin zayıflatmaya direkt olarak bir etkisi bulunmamakladır.
Sabah içilen limonlu ılık su; içeriğindeki limonun C Vitamini içeriği dolayısıyla güne daha zinde başlamanıza yardımcı olabilir.
Sıcak su ile soğuk su arasındaki terk fark ise mideyi terk etme hızıdır.
Soğuk su mideyi 20 dakika içerisinde terk ederken, sıcak su mideyi 80 dakikada terk der. Bu nedenle çok fazla yemek tüketen kişiler mide hacmini dolu tutmasını sağlayabilmek için ılıktan sıcağa yakın olacak şekilde su tercih edilebilirler.
Yani özetle sevgili blog okurları ılık ve sıcak su vücutta daha uzun süre duracağı için tokluk hissi yaratır ve diyet yapmak isteyenler için doğru bir tercih olur . Sağlıcakla kalın ...

Sanatçı linet 34 yaşında ancak kendisini bildiğinden beri kilolu biri olmuş. Annesi ile zaman zaman rejim yapsalarda verdiği kilolaları sonrasında hemen geri almış ama taki 90 kilo oluncaya kadar. Bu kilo onun için kırılma noktası olmuş ve zayıflamaya karar vermiş.


Oluşumu: Çocukluğumdan beri toplu biriydim. Hatta 13-14 yaslarında annemle rejim yapar. 5 kilo veriyorsam 10 kilo geri alırdım. Sabah okula gitmek zorunda olduğum için çok uzun yıllar kahvaltı alışkanlığım olmadı. Bu düzensiz beslenme alışkanlığım asın kilo almama neden olmuştu.
Kırılma noktası: Tam olarak 90 kiloya çıkmıştım. Boyum 1,65′ti ve kemiklerimin ince olmasına rağmen bu kiloya ulaşmıştım. Artık medyatik biriydim ve sesimle olduğu kadar görselliğimle insanlara hitap etmek istiyordum. Bu durumu hali yoluna koymak için yurtdışında beslenme uzmanı ve psikologa aynı anda başvurdum.
Değişiklikler: Artık hedefimi belirlemiştim. İlk 1 ay detoks için yalnızca günde birer bardak taze greyfurt, elma suyu ve çorba içiyordum. Vitamin ve tokluk verici takviyeler yapıyordum. Öğünlerimi olabildiğince küçültüp yemekleri karıştırmadan yiyordum. Pilav varsa kocaman bir tabak yiyeceğime üçte biri kadarını yiyorum artık yada et yemeği varsa sadece et yemeği yiyorum.
Beslenme alışkanlığım yavaş yavaş düzene oturdu. Örnek olara sabah kahvaltılarımı bir dilim kepekli ekmeğin üzerine ince bir kat krem peynir ve zeytin ezmesi sürüp küçük bir salatalık, cherry domates ve sekersiz çay ile tamamlıyorum. Belimdeki rahatsızlıktan dolayı yoğun spor yapamasam da yürüyüşlerimi hiç aksatmadım.
Ödül: Yaklaşık 35 kilo kadar kaybettim. Hatta bir ara 52 kiloya kadar düştüm. Bu yoğun kilo kaybının ardından aldığım her kilo beni son derece rahatsız ediyor ve sanki 90 kilo olduğum o günlere geri döneceğim konusunda endişelendiriyordu.
Fakat doktorumun da tavsiyesiyle kendime ödüller vermeye başladım. Örnek olarak içe coffee’yi çok sevdiğim için haftada bir bu tatlı kaçamağı yapıyorum. Yediklerime dikkat etmediğimde kolaylıkla kilo alacağımı biliyor olmak her zaman tetikte olmamı sağlıyor.

Her yaştan kadın ve erkek tüm insanların hayalinde dümdüz bir karın’a sahip olmak vardır. Ama bunun için yapılması gereken diyetler ve spor o kadar ağır ve sıkıcıdır ki , insanların bu hayallerinden vazgeçmesine neden olmaktadır. Ama artık hayallerinizde yaşattığınız, dümdüz bir karın’a sahip olmak için diyet ya da ağır egzersizler yapmanız gerekmiyor.İşte işin püf noktası :


Bel bölgenizin ince olması ve düm düz bir karın‘a sahip olmak için günlük aldığınız besinlerde 3000 kalori‘nini aşağısına inmemelisiniz. Günlük alınması gereken miktarı düşürenlerin obezite karşısından daha 2,5 kat daha dirençsiz olduğu biliniyor. Bu sebebledir ki besinlerinizi doğru seçmeniz son derece önemlidir.
Meyve ve sebze bol bol tüketin
Meyve ve sebze konusunda özellikle portakal mandalina gibi turunçgillerden bol bol tüketin. İnce bir bele, düz bir karın‘a sahip olmak için ekmek yerine şeker içeren sebze ve meyvelerden tüketin. Bel çevrenizde yağ birikmesini engellemek için Zengin C vitamini, beta-karoten, antioksidan içeren lifli yiyecekler tüketin, bu gibi yiyecekler uzun süre tokluk hissetmenizi sağlayacağından ve bel çevresinde yağ depolanmasını azaltır.
Beta-karoten yiyecekler; Havuç, taze meyve suyu ve şeftali gibi yiyeceklerdir, Portakal, çilek, ahududu, böğürtlen, kivi gibi meyveler ise C vitamini bakımından zengindir.
Beslenme sürecinden hemen önce yeşil biber gibi kaloriyi düşüren yiyecekler alırsanız meyvelerden gelecek fazla kalorileri azaltmış olursunuz.
Bol bol Selenyum alın,
Bel’in kalın olmasının sebeblerindne biriside kanda ki selenyum oranı ile diğer antioksidan’ların yetersiz olmasıdır. Selenyum bir çok yiyecekte bulunuyor. Eğer günde 55 mcg alınması önerilmişse, yiyeceklerden ne kadar alındığını tahmin etmek zor olabilir. Bu sebeble selenyum içeren vitaminleri tercih edebilir yada selenyum içerikli bir beslenme takvimi uygulayabilirsiniz.

Protein’e mutlaka ihtiyacınız var,

Zayıflamanıza, incelmenize yardımcı olacak ve  bunun yanında enerjinizi korumak için protein içeren yiyecekler tüketin. Fakat aşırıya asla kaçılmamalıdır. Aşırı protein tüketilmesi ise, fazla kalsiyum kaybına sebep olduğundan bu durum, böbrekleriniz açısından aksi bir durum yaratabilir. Eğer günde 2000 kalori ile bir beslenme programı izliyorsanız bunun 500 kalorisi proteinden olmalıdır. Yağsız yoğurt, süt, balık gibi gıdaları beslenmenize gereken miktarda ekleyebilirsiniz.
Fındık, ceviz gibi çerezler de zengin birer protein kaynağıdır fakat haftada bir kere 24-25 badem, 35-40 fındık yiyebilirsiniz.
Doğru yağlarla beslenin
Beslenmenizide zeytinyağı gibi doymamış yağları tercih edin böylece daha kolay zayıf kalırsınız vede daha sağlıklı zayıflama dönemi geçirirsiniz. Bünyesinde Omega 3 barındıran balık veya ceviz yiyebilirsiniz.
Omega 6 içeren gıdalar karın bölgesinde yağ birikimine neden olabilir.(mısır yağı, tahıllar, fırında pişen yiyecekler ve yumurtalar omega 6 içerir)
İnce bir bel ve düm düz bir karın‘a sahip olmak için;
Kesinlikle yenilmemesi gerekenler!
İşlenmiş yağlar, besleyici özelliği olmayan kurabiye, pasta vs., cipsler kesinlikle yenilmemeli…

İsveç diyetiyle haftada 6 kilo vermeniz mümkün! Ancak bu diyet, B grubu vitaminler açısından yetersiz kabul edildiğinden 6, en fazla 13 günün sonunda ara verilmesi şart koşuluyor.
İşveç diyeti nedir ? İsveç diyeti nasıl yapılır ? İsveç diyetinin zararı ver mıdır ?
1. gün Kahvaltı:Kahve, 1 kesme şeker
Öğle yemeği: 2 katı yumurta, 100 gram haşlanmış ıspanak, 1 domates
Akşam yemeği:200 gram biftek, zeytinyağlı limonlu yeşil salata



2. gün Kahvaltı: Kahve, kesme şeker
Öğle yemeği: 1 dilim salam, 100 gram yoğurt.
Akşam yemeği: 200 gram biftek, sadece yeşil salata, 1 meyve
3. gün Kahvaltı: Kahve, 1 kesme şeker, 1 dilim şeker, 1 dilim kızarmış ekmek
Öğle yemeği: Haşlanmış ıspanak, 1 domates, 1 meyve
Akşam yemeği:2 katı yumurta, 1 dilim salam, yağsız yeşil salata
4. gün Kahvaltı:Önceki günle aynı.
Öğle yemeği: 1 katı yumurta, 1 rendelenmiş havuç, 25 gram yağsız beyaz peynir
Akşam yemeği: Yarım bardak portakal suyu, 100 gram yoğurt
5. gün Kahvaltı: Şekersiz çay ve rendelenmiş havuç (limonlu)
Öğle yemeği: 200 gram limon ve tereyağlı haşlanmış balık ya da ton balığı
Akşam yemeği: 200 gramlık 1 biftek, salata, brokoli
6. gün Kahvaltı: 1 kahve, kesme şeker
Öğle yemeği: 2 katı yumurta, 1 büyük rendelenmiş havuç
Akşam yemeği: 200 gram derisi alınmış tavuk ve salata
Diyetin kuralları
* Diyette belirtilenin dışında ve belirtilen miktarın haricinde çay, kahve ve meşrubat içilmesi gerekiyor.
* Günde 2 litre su içilmesi şart koşuluyor.
* 3 aydan kısa sürede diyeti tekrarlamamanız gerekiyor.
* Aynı gün içinde öğle ve akşam yemekleri kişinin isteğine göre yer değiştirebilir .

Neden kilo veremiyoruz? Su ve kilo ilişkisi :

Gönderen @smile 24 Eylül 2010 Cuma

Atlanta’daki Emory Üniversitesi’nde görevli araştırmacılar, bağırsakta yiyeceklerin sindirimine yardımcı olan bakterilerin özellikle kirli su içilmesiyle artmasının iştahı da arttırdığını buldular.  Dr. Andrew Gewirtz, Bı zayıflama konusunda  fareler üzerinde yaptıkları deneysel araştırmayla senelerdir tartışılan zayıflama ve diyet konusuna farklı bir bakış açısı getirdiklerini söyledi.

Önceki araştırmalarda, aşırı kilolu insanların sayısındaki artışın, katkı maddesi içeren besinlerin eskiye göre daha çok tüketilmesinden kaynaklandığını ifade eden Gewirtz, kendi araştırmalarının bağırsakta sağlıksız su tüketimiyle oluşan bakterilerin kilo alımında etkili olduğunu ortaya koyduğunu ifade etti.
Sindirim sistemi bakterilerinin sayısındaki artışın içilen suyun kirliliğiyle doğru orantılı olduğunu belirten Gewirtz, temiz su içmenin ve antibiyotik kullanmanın bakteri sayısını normal seviyelere çekebileceğini kaydetti.  Diğer yandan ünlü tıp dergisi Journal Science’da yayımlanan araştırmada, aynı bakterilerin metabolizmayı olumsuz yönde etkileyerek kolesterol ile tansiyonun yükselmesine ve diyabete yakalanma riskini artırdığı vurgulandı.
Gewirtz, bir sonraki çalışmasında, kilo verme ameliyatı olan kişilerde sindirim sistemi bakterilerinin nasıl değiştiğini bulmaya çalışacağını söyledi.
Zayıflama programların da önemli bir yer tutan sıvı tüketiminin bu araştırma ile temiz ve sağlıklı tüketime dikkat edilmesi gerektiğini gözler önüne sermiştir.

Grip Aşısı için En Uygun Zaman Ne Zaman ?

Gönderen @smile 13 Eylül 2010 Pazartesi

Grip aşısı olmanın şimdi tam zamanı !!!
Geçtiğimiz yıla göre yüzde 30 civarında ucuzladığı belirtilen grip aşısı için uygun döneme girildiği açıklandı.

Bursa Eczacı Odası Kıvanç Atmaca, grip aşılarının eczacılara ramazan içinde ulaştığını söyledi. Ramazan dolayısıyla aşılara ilginin olmadığını ifade eden Atmaca, havaların serinlediği bugünlerde aşı için uygun döneme girildiğini anlattı.
Aşının yapılmasından belirli bir süre sonra korumanın başladığını dile getiren Atmaca, şunları kaydetti:
“Koruyucu etkisi bir hafta sonra başlıyor. Bu dönemde yaptırılırsa eylül ayı sonlarına doğru etkisi olacak. Geçen yıllarda ortaya çıkan bilinen tüm virüslere karşı etkili bir aşı. Özellikle geçtiğimiz yıl dünya genelinde korku yaratan domuz gribine karşı da etkili. Kışın ortaya çıkabilecek hastalıklara karşı tedavi maliyetlerini düşürecek grip aşısı, vücudun derincini artırıyor.”

Atmaca, özellikle çocuklar, yaşlılar ile kronik rahatsızlığı bulunanlara mutlaka grip aşısı yaptırılması gerektiğini belirterek, “Bazı durumlarda Sosyal Güvenlik Kurumu aşıyı karşılıyor. Zaten fiyatında geçen yıla göre yaklaşık yüzde 30'luk bir düşüş oldu. Bu yıl aşı, 11-12 lira arasında bir fiyattan tüm eczanelerde yapılabiliyor” dedi.

Followers