Yazılara Abone Ol Yorumlara Abone Ol
http://idealkilo-zayiflamak.blogspot.com

Dr.Mehmet Öz'ün Kızı Nasıl Zayıfladı?

Defne Öz çok kilolu bir çocuk ve genç kız olduğunu , nasıl 90 kiloyken birden 20 kilo zayıfladığını anlattı.Babası ve dedesi çok ünlü birer doktor ve sağlıklı yaşam uzmanı olduğu halde nasıl kilolu bir çocukluk geçirdi? Nasıl kilo verdi? Hangi diyeti uyguladı? ...

Ekmek Yiyerek Zayıflanır (mı)!!!

Ekmek Diyeti3 günde 2 kiloya kadar vermek isteyenler için tek gıda diyeti :Hedef: 3 günde 1.5-2 kilo.Günlük Kalori: 900 Kcal Diyetimde belli bir noktaya gelip dayandım ve malesef tartılar artık bir gram bile oynamıyor. Konuyla ilgili görüş aldığım diyet uzmanları böyle durumlarda, ...

16 ayda 51 kiloyu nasıl verdi?

İlayda Güneş başarı hikayesini anlattı :Fazla kilolarından kurtulmak için doktor doktor gezmeden kendini motive ederek 16 ayda 51 kilo verdi. Bunu nasıl başardığını anlatan İlayda, henüz 31 yaşında... Çocukluğunda çok zayıfken, ...
CahayaBiru.com

Erkeklerin yaptırmaları gereken on tahlili sizler için hazırladık.Korkulu rüya görmektense bu tahlilleri zamanında yaptırmak hayat kurtarıcı olabilir. Gerçi bu tahlilerin birçoğunu bayanlar da yaptırırsa birçok hastalıkta erken teşhis sağlamış olacaktır.Birkaç testte sadece kadın erkek ayrılmaktadır.
1)Kan tahlilleri mutlaka yapılmalı.
Düzenli olarak yaptırılan kan tahlilleri, genel sağlık durumu hakkında bilgi veriyor. Herhangi bir yakınma olmasa da, 35 yaşından itibaren yılda en az bir kere kan tahlili yaptırılmasında yarar var. Damardan kan örneği alındıktan sonra laboratuarlarda alyuvar ve akyuvarların durumuna bakılıyor, lökositler inceleniyor. Tahlillerden alınan sonuçlara bakılarak vücutta enfeksiyon ve alerjik bir durum olup olmadığı tespit edilebiliyor. Kolesterol ,trigliserit ,üre ve kan şekeri gibi tahliller çeşitlisistemik hastalıkların haberini verebiliyor.


2)Sigara içenler Akciğer filmi çektirmeli.
Radyolojik tahliller kolay ve ucuz maliyetli tahliller olup bir çok hastalıkta erken tanıda halen geçerliliğini korumaktadır.Akciğer kanseri,sigara içen erkeklerde sıkça görülmektedir. Sigara içen erkeklerin içmeyenlere oranla bu hastalığa yakalanma riski, 13 ila 22 kat daha fazladır. Akciğer kanserini diğer türlerden ayıran bir başka özellik de, erken safhada belirti vermemesidir. Bu nedenle, sigaran içen 40 yaş üstü erkeklerin her yıl düzenli olarak AC grafisi çektirmeleri uzmanlarca önerimektedir.Bu sayede akciğerlerde yakalanan tümör, erken evrede yok edilebiliyor.
3)Kolonoskopi ile Kolon (Kalın barsak) kanseri erken saptanabiliyor.
Kolon kanseri, en sık görülen kanser türleri arasında 3’üncü sıradadır.. Özellikle 50 yaş ve üzerindekiler risk altındadır.Kolon kanseri önlenebilir bir kanser türüdür. 50 yaşından sonra,
2 -3 yılda bir düzenli olarak kolonoskopi tahlili erken tanıda yardımcıdır.. Kolonoskopiyle kalın bağırsağın tümü incelenebiliyor. Kolonoskopi yöntemiyle hekim ileride tümöre dönüşebilecek polipleri teşhis edilebiliyor. Poliplerin cerrahi yöntemlerle alınması sayesinde, kolon kanseri oluşma riski önlenmiş oluyor.
4)Prostat kanserinde PSA tahlili erken tanıda önemlidir.
Prostat kanseri, erkeklerde ortaya çıkan kanser türleri arasında ikinci sırada yer almaktadır.. Prostat kanseri erken teşhis edildiğinde hastalıktan kurtulma şansı yüksektir.
Hastalığın teşhisi kan PSA tahlili ile mümkün.PSA tahlilinin 45 yaş sonrası erkeklere yılda bir kez yapılması erken tanı ile birlikte kesin tedavi sürecini de hızlandırmaktadır.
5)Lariksin endoskopik tahlili Gırtlak kanseri için erken tanıda uygulanıyor.
Erkeklerde sigara, kendini yalnızca akciğer kanseri ile göstermiyor. Yapılan araştırmalara göre sigara içen erkekler, içmeyenlere göre 16 kat daha fazla gırtlak kanseri tehdidi altındadır. Bunun için yıllardır sigara içen erkeklere, kulak burun boğaz uzmanı tarafından larinksin endoskopik tahlili yapılmalıdır. yararlanmaları gerekli.
6)Tonometre ile körlük engelleniyor
Glokom, halk arasındaki adıyla ‘göz tansiyonu’ , yaptığı sinir hasarı ile göz basıncı artışı ve körlüğe neden olabilen bir göz hastalığıdır. İlaç tedavisi ve lazer ile körlüğün önüne geçiliyor ancak bu da erken teşhis ile mümkün olmaktadır. Körlük riskine karşı glokomun rutin muayenelerine en geç 40 yaşında başlanmalıdır ancak ailede glokom hastası varsa bu testlere daha erken yaşlarda başlanması uzmanlarca önerilmektedir.. Göz içi basıncında artış olup olmadığı tonometre cihazları ile ölçülmektedir.
7)Efor testi ile kalp hastalıkları belirleniyor
Erkeklerin kalp ve dolaşım sistemi hastalıklarına yakalanma riski kadınların 4 katıdır.. 40 yaşını geçmiş her erkeğin yılda bir kez kardiyolojik check-up’tan geçmesi, kalp sağlığı açısından tanı da yararlıdır.
Efor testi, bu yaşamsal önem taşıyan check-up’ta başvurulan tahlillerden biridir. Test genel olarak koşu bandında yaılmaktadır.
Efor testi egzersizi ritim ve ileti bozukluklarını araştırmak amacıyla yapılmaktadır.
8)Yılda bir kez cilt muayenesi ve tahlili kanseri önlüyor
Vücutta bulunan çok sayıda ben ve ailedeki cilt kanseri hikayeleri, muayenenin önemini daha da artırıyor. Çünkü benler, ölümcül bir kanser türü olan melanom riski taşıyor. Melanomda yen tahlil yöntemi, dijital dermatoskopi. Bu yöntemde yağlanmış deri yüzeyi ışıklı bir büyütme sağlayan dermatoskop ile inceleniyor. Vücuttaki benlerin haritası oluşturuluyor. Ardından her bir ben için dermatoskopik görüntü alınıyor ve kaydediliyor. Böylece bir sonraki kontrolde elde edilecek görüntüyle karşılaştırma şansı sağlanıyor. Bunların yanı sıra dijital dermatoskop, benlerde izlenen şüpheli değişiklikleri de gösteriyor. Bu tahlil ile cilt üzerindeki değişiklikler, kanserleşmeden tespit edilebiliyor. .
9)Ağız ve diş sağlığı için tükürük tahlili
Diş ve diş eti hastalıkları, dünyada ve Türkiye’de önemli sağlık sorunları arasında yer alıyor. Dişlerde ciddi bir sorunla karşılaşmamak için her yıl düzenli olarak diş hekimi ziyaret edilmeli. Diş ve diş eti problemlerinin tespitinde, doğal bir koruyucu olan tükürüğün test edilmesi önemli.Son yıllarada popülerleşen bu tahlil için tükürüğünüzün incelenmesi yeterli. Tahlilde tükürüğün kimyasal ve mikrobiyolojik yapılarına bakılıyor. Bu sayede çürüklerin önemli bir sağlık sorununa neden olması önleniyor.
10)Karaciğer ve böbrek hastalıklarında ultrason tahlili vazgeçilmezdir.
Yılda bir kez yapılan tüm batın ultrason tahlili , karaciğer ve böbrek hastalıklarında erken teşhis ve tedavi de faydalıdır.

Limon Diyeti ile 7 Günde Bir Beden İncelin !!!

Gönderen @smile 23 Şubat 2011 Çarşamba


Limonun vücudunuzda kilo vermeyi hızlandırıcı bir etkisi vardır. Eğer sizde zayıflamak, toksinlerden kurtulmak ve aynı zamanda sağlıklı bir ışıltıya kavuşmak istiyorsanız, limon sıkmaya başlayabilirsiniz.

Bu haberde size 7 günlük diyet programı, özel tarifler ve günlük ödevlerinizi veriyoruz. Bu diyetle toksinlerden arınacak, enerji toplayacak ve bir beden küçüleceksiniz…

Pazar günü detoks günü olsun ...
Diyetinize başlamadan önce vücudumdaki toksinlerden kurtulmalısınız. Çünkü bu toksinler sindirim sisteminizin doğru düzgün çalışmasına engel olur. Bu kendinizi aç bırakacağınız anlamına gelmiyor. Eğer detoks yapıyorum diye hiçbir şey yememeye karar verdiyseniz hemen söyleyelim, bu vücudunuzu temizlemez, aksine daha fazla atık üretir.

Bu yüzden bir gün boyunca detoks için gerekli olan tamamen doğal sebze ve meyveleri yiyin, bol bol su içmeyi de unutmayın. Detoks işlemini hızlandırmak için de gün içinde oda sıcaklığında limonata içmeyi ihmal etmeyin. Limonatanızı hazırlamam için iki adet limonu sıkın ve üzerine 300 ml. mineralli su ekleyin. Tat vermek için de bir çubuk tarçın ya da akçaağaç şerbeti ekleyebilirsiniz.

Detoks gününün sonunda kendinizi çok daha enerjik ve hafiflemiş hissedeceksiniz. Bu günün sonunda boyunuz ve kilonuza göre 500 gram ila 1 kilo vermiş olmanız mümkün.



Detoks günü menüsü

Sabah 07.30’da bir bardak limonata.

Bundan yarım saat sonra kahvaltıya geçebilirsiniz. Kahvaltıda meyve salatası ya da meyveli yoğurtla karıştırılmış taze meyveler ve tahıl tercih etmelisiniz.

Ara öğün olarak yine bir bardak limonata için ve bir muz yiyin. İsterseniz bir avuç ay çekirdeği ya da kabak çekirdeği yiyebilirsiniz.

Öğle yemeğinde limon, hakiki zeytinyağı ve sirkeyle soslanmış fasülye ya da mercimek salatası yiyebilirsiniz.

Ara öğün olarak yine bir bardak limonata için. Eğer çok acıktığınızı hissederseniz, salatalık, kereviz, kırmızıturp ya da bir avuç kurutulmuş meyve yiyebilirsiniz.

Akşam yemeği için bolca limon sıkılmış ızgara balık ve buharda pişirilmiş sebze ideal olacaktır.

Yatmadan bir saat kadar önce de bir bardak ılık limonata içmeyi unutmayın.

Pazartesi, sindirim sisteminizi çalıştırma günü
Bu günün en önemli ödevi yataktan kalktığınız andan itibaren içebildiğiniz kadar limonata içmek. Çünkü tıpkı su gibi, limon da sindirim sistemini çalıştırmak ve toksinleri vücudunuzdan atmak için oldukça yararlıdır. Ayrıca doğal bir iştah bastırıcıdır.

Yataktan kalkar kalkmaz taze sıkılmış limon suyu ve sıcak suyu karıştırıp için. Günün kalanı boyunca susuzluğunuza odaklanın. Gittiğiniz her yere yanınızda bir şişe su taşımak daha fazla su içmenize yardımcı olacaktır. Yemeklerde ve dışarı çıktığınızda bol bol su içmek iştahınızı biraz da olsa bastırmanıza yardımcı olacaktır.

Pazartesi gününün menüsü

Kalkar kalkmaz limon suyu ve sıcak su için

Bir kase meyve salatası, yoğurt ve yulaf kahvaltı için yeterli olacaktır. Yanında organik ya da soya sütü içebilirsiniz.

Ara öğün olarak 8 tane kavrulmamış badem yiyin. Ayrıca suyla seyreltilmiş bir bardak taze sıkılmış meyve suyunu da unutmayın.

Öğlen yemeği için ev yapımı sebze çorbası ve buğday ekmeğinden yapılmış bir sandviç yeterli olacaktır.

Akşam yemeğinden önce karnınızın acıkma ihtimaline karşı bir dilim yulaflı kek ya da kurabiye, birkaç tane cherry domates ve bir yemek kaşığı süzme peynir yiyebilirsiniz.

Akşam yemeğinde ızgara balık ya da tavuk yiyebilirsiniz. Bir yemek kaşığı zeytinyağı, limon suyu ve sarımsağı karıştırıp ızgaranıza lezzetli bir sos yapabilirsiniz. Yeşil lifli sebzelerden kendinize güzel bir salata yapın ve isterseniz tavuk ya da balığınızla birlikte yiyin. Yatana kadar da limon suyu ve sıcak su içmeyi unutmayın.

Salı, yağ yakma günü

Bu günün ödevi C vitamininden güç alarak istemediğimiz yağlarımızı yakmak.

C vitamini yağ yakma ve kilo kaybetme söz konusu olduğunda gerçekten çok etkilidir. İşe bakın ki C vitaminini genellikle düşük kalorili sebze ve meyvelerde bulabiliyoruz.

Gün içinde sürekli içtiğiniz limon suyunun yanında, günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketmelisiniz. Hedefinize ulaşmak için meyvelerin hepsini karıştırıp 5 porsiyon olarak ayırın, yoğurtla karıştırın ya da dondurarak tüketin. Ara öğün olarak çok acıktığınızda bunları tüketebilirsiniz.

Salı gününün mönüsü
Yataktan kalkar kalkmaz sıcak su ve limon suyunu içmeyi ihmal etmiyoruz.

Kahvaltıda ise haşlanmış yumurta, iki dilim tam buğday ekmeği, tereyağı ve 1 domatesten yapılmış tost, 1 elma ve soya ya da organik süt içiyoruz.

Ara öğün olarak kuru kayısı, birkaç tane kavrulmamış fıstık ve limon, elma su teresini blenderdan geçirerek yaptığımız karışımı yiyoruz.

Öğle yemeğinde bakla, bezelye ve fasulyeyi haşlıyoruz, yeşil biber ve domatesle karıştırıp limon suyuyla süsleyerek kendimize lezzetli bir salata yapıyoruz. Yanında 1 kivi, buğday ekmeği ve yeşil salata yiyoruz.

Acıktığımızda ise yulaflı ekmek, süzme peynir, domates ya da c vitamini içeren bir meyve yemeyi ihmal etmiyoruz.

Akşam yemeğinde domates, bezelye, ıspanak, patates, kuru üzüm ve pirinçten yağsız bir sebzeli pilav yapıyoruz. Tatlı ihtiyacımızı karşılamak içinse bir muzu ızgarada pişirip üzerine erittiğimiz çikolatayı döküyoruz.

Çarşamba

Bu günün ödevi sirke ve limon yardımıyla kan şekerinizi düzenlemek. Kan şekerinizi kontrol altında tutmanız için ayrıca protein almanız ve kahvaltıyı atlamamanız gerekiyor.

Çarşamba gününün mönüsü
Kalkar kalkmaz sıcak su ve limon suyu için.

Kahvaltıda yulaf ve sütü bir kaba boşaltın. İçine çilek, kuru üzüm, badem ya da kuru kayısı gibi meyve ve yemişler koyarak tatlandırabilirsiniz.

Ara öğünde üzerine limon sıktığınız meyve salatasını yiyin ve bir bardak organik süt ya da soya sütü için.

Öğle yemeğinde baklagiller içeren bir salata, üzerine tereyağı sürülmüş bir dilim buğday ekmeği ve yoğurt yiyin.

Akşam yemeğinden önce acıkırsanız bir avuç ay çekirdeği ve küçük bir salkım üzüm yiyebilirsiniz.

Akşam yemeğinde fırında sebzelerle pişirilmiş bir somon balığının üzerine limon sıkıp yiyin. Tatlı olarak da küçük bir top çikolatalı dondurma yiyebilirsiniz.

Perşembe

Bu günün ödevi normalde yediğinizden daha az şeker tüketmek. Şeker yedikçe vücudunuzda insülin seviyesi artar ve bu da çikolata, kek gibi şeyleri daha fazla istemenize yol açar. Eğer bir anda canınız tatlı bir şey çekerse direk pasta yemek yerine, kepek unuyla yapılmış kekleri ya da yulaf ve meyveli yoğurdu karıştırıp yemeyi deneyin.

Perşembe gününün mönüsü
Sabah kalkar kalkmaz her zamanki gibi sıcak su ve limon suyu için.

Kahvaltıda bir muz, organik süt, light dondurulmuş yoğurt ve 2 muzdan yapacağınız karışımı için. Yanında tam buğday ekmeğinden yapılmış bir tost yiyebilirsiniz.

Ara öğün olarak az miktarda kuruyemiş ve kuru üzüm tercih edin.

Öğle yemeğinde patatesli ve peynirli bir salata yapıp yiyin. Bu yemeği mutlaka bir armut takip etmeli.

Akşam yemeğinden önce bezelye, limon ve sarımsaktan yapacağınız bir sosa çiğ sebzeleri batırarak yemeyi deneyebilirsiniz.

Akşam yemeğinde haşlanmış pirinç, büyük bir porsiyon haşlanmış sebze, cherry domates ve peynir yiyebilirsiniz. Tatlı olarak da fırınlanmış elmanın üzerine akçaağaç şerbeti ve tarçın dökerek yiyin.

Cuma

Bu günün ödevi faydalı yağları tüketmek. İdeal olarak bir diyetin %20 – 25’i iyi yağları tüketmek üzerine olmalıdır. Fındık, ceviz ve ceviz yağı ve yağlı balıklar yiyerek bu açığı kapatabilirsiniz.

Cuma gününün mönüsü
Uyanır uyanmaz bir bardak sıcak suyun içine limon sıkıp içiyoruz.

Kahvaltıda iyice haşlanmış bir yumurta, bir domates ve bir dilim ekmek yiyebilirsiniz. Bir avuç kuru üzüm daha tok hissetmenizi sağlayacaktır.

Ara öğün olarak bir avuç fındık ve soya sütü ideal olacaktır.

Öğle yemeğinde bir dilim tost ekmeğinin üzerine somon balığı ve salatalık koyarak yiyin. Yoğurdu da unutmayın.

Akşam yemeğinden önce bir avuç üzüm ve bir avuç ay çekirdeği yiyin.

Akşam yemeğinde haşladığınız makarnanın üzerine ton balığı ve tatlı mısır dökün. Çok lezzetli bir öğün elde etmiş olacaksınız. Tatlı olarak meyve püresi ya da kuru meyve yiyebilirsiniz

Cumartesi

Bu günün ödevi sadece kepekli undan ve buğdaydan yapılmış yiyecekler yemek. Böylece lifli, vitaminli ve mineralli beslenmiş olacaksınız. Bütün işlenmiş yiyecekleri bir kenara bırakın; mümkün olduğu kadar organik beslenmeye bakın.

Cumartesi gününün mönüsü
Uyanır uyanmaz bir bardak sıcak suyun içine limon sıkıp için.

Kahvaltıda bir kase meyve salatası, organik yoğurt yiyin ve organik süt için.

Ara öğün olarak meyve, bir avuç fındık ve kuru üzüm yiyebilirsiniz.

Öğle yemeğinde küçük bir avokado ve karides yiyebilirsiniz. Limon ve balsamik sirkeyle soslanmış bir salata da bu yemeğe çok yakışacaktır.

Akşam yemeğinden önce çok acıkırsanız tam tahıllı ekmekten yapılan ince bir tost yiyebilirsiniz.

Akşam yemeğinde küçük küçük doğranmış mantarlarla yapılmış bir omlet, haşlanmış sebzeler ve yağsız peynir yiyebilirsiniz. Tatlı olarak bir muz ve birkaç tane kuru kayısı yiyebilirsiniz

Fazla kilonuzun gizli bir SUÇLUSU olabilir!
Verdiğiniz kiloları fazlası ile geri alıyorsanız, kendinizi sürekli aç hissediyorsanız, herşeyden vazgeçerim ama tatlıdan asla diyorsanız...

Verdiğiniz kiloları fazlası ile geri alıyorsanız, kendinizi sürekli aç hissediyorsanız, herşeyden vazgeçerim ama tatlıdan asla diyorsanız, ailenizde şeker hastalığı varsa fazla kilonuzun sebebi şeker düşüklüğü olabilir.

Obezite ve metabolizma hastalıkları uzmanı Dr. Ayça Kaya, fazla kilonun nedeninin şeker düşüklüğü olabileceğine dikkat çekiyor.

ŞEKER HASTALIĞI VE ŞİŞMANLIK İLİŞKİSİ :


Şeker düşüklüğü kişilerde tatlılara, çikolatalara aşırı bir eğilim, açlığa dayanamama, sürekli aç hissetme nedeni ile yeme ve hatta geceleri uykudan uyanıp yeme eğilimi görülebilir. İlerleyen dönemlerde ise bu yemenin sonucu olarak şişmanlama ve şeker hastalığının ortaya çıkması kaçınılmazdır.

Toplumdaki en büyük şişmanlık nedenlerinden biri olan şeker düşüklüğü tanısı konulmadan, kişi diyet uzmanına başvurup düşük kalorili bir diyetle zayıflamaya başlarsa çok büyük bir hata yapar. Çünkü temel sorun olan açlık, açlıkla tedavi olmaz. Yani zayıflamaya karar vermeden önce muhakkak şişmanlığın nedeni ortaya çıkarılmalıdır. Şeker metabolizması bozuk, tiroid bezi az çalışıyor veya genetik bozukluk var olabilir.

Günümüzde doktorların en fazla uğraştığı hastalıkların (diyabet, tansiyon yükseklikleri, kan yağı yükseklikleri,eklem problemleri, adet düzensizlikleri...)temel nedeni şişmanlıktır. Şişmanlığın temel nedeni ise alınan ve tüketilen enerji dengesizliği ile birlikte çeşitli metabolik rahatsızlıklardır.

Dünyadaki ortalama 220 milyon Tip 2 Şeker hastasının %80'i şişmandır. Şeker hastalığını şeker metabolizması bozukluklarında son nokta olarak düşünürsek, bir önceki basamak gizli şeker hastalığı dönemi, ondan önceki dönem de şeker düşüklüğü yani reaktif hipoglisemi dönemidir. Yani kan şekerinin yükselmesi ile karakterize olan şeker hastalığının ilk basamaklarında kan şekeri düşüklüğü görülür. İnsülin hormon salgısında anormallik olduğu için normalde kan şekerini 70-110 mg/dl arasında tutan vücut bu ayarlamayı yapamaz ve özellikle şeker yükü yüksek yiyecekler yendikten bir müddet sonra kan şekeri 70'lerin altına iner. Kişi bunu aşırı acıkma olarak algılayıp tekrar yeme ihtiyacı duyar.

Bu gibi durumlarda erken tanı konulup tedaviye başlandığında hiç acı çekmeden, aç kalmadan kendiliğinden fazla kiloların yok olduğu ve ileride şeker hastalığının gelişmediği görülür.


ŞEKER DÜŞÜKLÜĞÜ OLANLARA ALTIN ÖĞÜTLER

Kan şekeri yemekten 3 saat sonra düşmeye başlar, o nedenle 3-4 satten fazla aç kalmayın.

Zayıflamaya karar verdiğinizde bunun bir metabolik rahatsızlıktan kaynaklanabileceğini düşünerek mutlaka doktorunuza danışın.

Kan şekerini hızla yükseltip arkasından ani düşmesine neden olan basit şekerlerden (sofra şekeri, bal, pekmez, çukulata, şerbetli hamurlu tatlılar gibi) kaçının.

Şeker yükü fazla olan muz, incir, üzüm, patates, havuç gibi meyve ve sebzeleri süt veya yoğurtla birlikte tüketin.

Kan şekerim düştü elim ayağım titredi dediğiniz anda asla tatlı yemeyin, peynir ekmek daha iyi bir seçimdir. Kan şekeri düşüklüğünde sadece tatlı yiyebilecekler insülin kullanan şeker hastalarıdır.

Kan şekerinin hızlı yükselmesini önlemek için kepekli ekmek, bulgur, kepekli pirinç ve kepekli makarna iyi seçimlerdir. Beyaz undan yapılmış besinlerin tercih etmeyin. (poğaça, börek, pasta gibi)

En iyi insülin dengeleyicisi egzersizdir, ancak egzersize asla aç başlamayın.Yemekten 1,5-2 saat sonra egzersiz yapmak iyidir. Veya egzersizden hemen önce 1 bardak az yağlı sütle 1 adet meyve yiyi.

Hazır meyve sularından, şeker içeren limonatalardan ve aşırı çay ve kahveden kaçınmak gerekir. Canınız şeker istediğinde taze meyvelerden tüketin..


Çağımız gençliği yani yeni nesil obezite adayı ne yazık ki!
Yağ kalınlığındaki artış obezite habercisi olabilir mi!

Dicle Üniversitesi (D.Ü) Anatomi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vatan Kavak tarafından hazırlanan "Vücut Yağ Yüzdesini Belirleme" projesi kapsamında Diyarbakır’daki 10-15 yaş arası bin 118 öğrencinin deri altı yağ kalınlığının ölçülmesi sonucu ergenlik çağındaki kızlarda yağlanma yaşının 13, erkeklerde ise 12 olduğu belirlendi. D.Ü Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü’nce desteklenen (DÜBAP) proje kapsamında ilköğretim okullarında 600’ü kız bin 118 öğrencinin vücudunun karın ve sırt bölgesi ile kollarından oluşan dört ayrı noktasından Lange Skinfold cihazı ile ölçüm yapıldı.

Yapılan incelemede 10-15 yaş grubu çocukların vücutlarında yağlanma artışı olduğu ve yaş gruplarına göre kızlarda yağlanma yaşının 13, erkeklerde ise 12 olduğu sonucuna varıldı.

Doç. Dr. Kavak, yaptığı açıklamada, yağ kalınlığındaki artışın obezitenin habercisi olduğunu belirterek, kontrolsüz yağ kalınlığındaki
artışı belirlemek amacıyla hazırladığı "Vücut Yağ Yüzdesini Belirleme Projesi" kapsamında ergenlik çağındaki öğrencilerin vücutlarındaki deri altı yağ kalınlığını ölçtüğünü söyledi.

Bu kapsamda araştırmaya Diyarbakır’daki çeşitli ilköğretim okullarında okuyan bin 118 öğrencinin katıldığını ifade eden Kavak, öğrencilerin sırt, karın ve kollarının iki bölümündeki yağlanmayı deri altı yağ kalınlığını ölçen bir cihaz yardımı ile tespit ettiğini bildirdi.

"YENİ NESİL OBEZİTE ADAYI" PEKİ AMA NEDEN ???

Araştırma sonunda obezite ve buna bağlı birçok rahatsızlığın önüne geçilmesinde etkin rol oynayacak sonuçlara vardığına dikkati çeken Kavak, "Risk faktörü taşıyan sınır yaş dediğimiz 10-15 yaş arası ergenlik çağındaki çocuklar üzerinde yaptığımız ölçümlerde kızlarda yağlanma yaşının 13, erkeklerde ise 12 olduğunu belirledik. Amacımız çocukların deri altında normalin üstündeki yağ düzeyini tespit ederek yağlanmaya eğilim varsa geç kalınmadan gereken önlemlerin alınmasını sağlamak" dedi.

Ciddi bir rahatsızlık olan obezitenin kalbi, kan damarlarını ve damarları etkileyen kardiyovasküker rahatsızlıkların oluşma riskini de artırdığını kaydeden Kavak, sözlerine şöyle devam etti:

"Obezite kardiyovasküler sistemi bir çok açıdan kötü yönde etkiliyor. Kilo alımına neden olan gıdalar genellikle aşırı yağ, kolesterol ve şeker içeren besinlerdir. Doymuş yağ ve kolesterol bakımından zengin gıdalar damarların tıkanmasına yol açarak damar sertliği sorununu doğurur. Biz deri altı yağ kalınlığını tespit ederek obezite ve buna bağlı kardiyovasküler rahatsızlıkların önüne geçilmesini hedefliyoruz.

Ergenlik çağında obezite olunmasını önlemek olası kalp, şeker ve tansiyonun önüne geçmek için 10-15 yaş arası, sınır bir yaştır. Yeni nesil obezite adayı. Çünkü gençler hem hareketsizler hem de düzenli yemek yemekten uzak fast food gıdalarla besleniyorlar. Bu yaşta gençler günün çoğu zamanını hareketsiz geçirdikleri ve hazır yiyeceklere eğilimleri arttığından risk faktörü artıyor. Örneğin araştırmaya katılan öğrencilerden 152’sinin yağ kalınlığının yüksek, 105’inin de çok yüksek olduğunu belirledik. Bunun mümkün olduğunca erken tespit edilmesi için araştırmanın tüm okullarda yaygınlaştırılması gerekir."

YAŞAM TARZININ ETKİSİ

Kavak, obezitede genetik faktörlerden sıkça söz edilmesine rağmen yaşam tarzının da önemli bir faktör olduğunu belirterek, araştırmada çocukların yetersiz beslendiklerini, düzenli egzersiz yapmadıklarını ve düşük sosyoekonomik statüye sahip ailelerin fertleri olduğunu belirlediklerini söyledi.

Çocukların fast food gıdalar yerine evde pişirilen yemeklerle beslenmesini önerdiklerini ifade eden Kavak, obezitenin önüne geçilmesi için alınması gereken önlemleri şöyle sıraladı:

"Hazır yiyecekler ve hareketsizlik obeziteye davetiye çıkarıyor. Bu nedenle düşük sosyoekonomik statüye sahip ailelere ekonomik olarak destek verilerek aile bireylerinin yanı sıra özellikle çocukların dengeli beslenmelerinin sağlanması gerekir. Bunun yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı’nca öğrencilerin okuldan arta kalan zamanlarını değerlendirebilmeleri için spor yapacakları mekanlar oluşturulmalı. Bu sayede çocukların hareketsiz bir yaşamdan kurtularak hareketli bir yaşama kavuşmaları, yaşlarına uygun sportif faaliyetlere yönelmeleri sağlanmış olacak.

Bu önlemlerin hayata geçirilmesi ergenlik çağındaki çocukların maruz kalacağı yağlanmayı azaltarak kas gelişimini güçlendirecek, yaşam kalitesini de olumlu yönde etkileyecektir. Unutulmaması gerekir ki obezite gençlerin vücut kalitesinin yanı sıra ruh sağlığını, okuldaki başarısını ve öz güvenini etkileyen önemli ve önlenebilir bir hastalık."

Tam tahıllar, et ve deniz ürünleri temel besinsel selenyum kaynaklarıdır.

Dr. Hasan İnsel


Tam tahıllar, et ve deniz ürünleri temel besinsel selenyum kaynaklarıdır. Gıdalardaki miktarı, besinlerin hazırlandığı bitkilerin ve hayvanların yetiştikleri toprağın selenyum miktarına bağlıdır.
Hangi besinlerde bulunur ve hangi hastalıklara iyi gelir?

Selenyum sağlık için temel öneme sahip, çok küçük miktarlarda alınması yeterli olan bir mineraldir. Selenyumun vücutta birleştiği selenoproteinlerin antioksidan özellikleri hücreleri serbest radikallerin verdiği hasarlardan korumaya yardımcı olur. Serbest radikaller kanser ve kalp-damar hastalığı gibi kronik rahatsızlıklardan yaşlanma etkilerinin artmasına, düşük bağışıklıktan tiroid hastalıklarına kadar pek çok olumsuz duruma katkıda bulunan yan ürünlerdir. Bunlar çevremizdeki olumsuzluklardan (sigara, egzoz dumanı, stres v.b.) kaynaklandığı gibi vücutta oksijenden enerji üretilirken de açığa çıkarlar. Sağlıksız yaşam, hastalıklar ve yaş ilerlemesiyle vücutta miktarları artar.

Hangi besinlerde selenyum var?


Tam tahıllar, et ve deniz ürünleri temel besinsel selenyum kaynaklarıdır. Gıdalardaki selenyum miktarı, o gıdaların hazırlandığı bitkilerin ve hayvanların yetiştikleri toprağın selenyum miktarına bağlıdır. Çin ve Rusya’nın bazı bölgelerinde topraktaki selenyumun çok düşük oluşu nedeniyle o bölgelerde yaşayanlarda selenyum eksikliği sıktır. Selenyum rafine veya işlenmiş gıdalarda tahrip olabilir. Bira mayası, rüşeym, tereyağı, sarımsak, soğan, tahıllar, ayçiçeği, ceviz, kuru üzüm, karaciğer, böbrek, ıstakoz, istiridye, karides, somon, kılıç balığı, ton ve uskumru iyi birer selenyum kaynağıdır.

Selenyum ve kanser ilişkisi :


Kandaki selenyum düzeyleri ya da selenyum alımları yüksek olan kişilerde akciğer, kalın bağırsak ve prostat kanserinden ölümlerin daha çok olduğunu gösteren gözlemsel çalışmalar var. En önemli etkisi bir antioksidan olarak vücudu serbest radikallerin etkilerinden korumasıdır. Selenyum ve E Vitamini Kanser Önleme Çalışması (SELECT), selenyum ve/veya E vitamininin sağlıklı erkeklerde prostat kanserinin önlenmesindeki rolünü belirlemeyi amaçlayan uzun dönemli bir çalışma. Geçmişte elde edilen kanıtlar, bu iki desteğin prostat kanserinin önlenmesinde etkili olabileceğini düşündürmektedir. Çalışmaya 2013 yılına kadar 32 bin 400 sağlıklı erişkin erkeğin katılması hedefleniyor. Sonuçları açıklanınca bu konuda çok yeni bilgiler elde edeceğiz.

Kalp hastalığına etkisi


Düşük antioksidan alımıyla kalp damar hastalığı arasında bir bağlantı olduğunu düşündüren çalışmalar var. Serbest radikaller kalp hastalığını teşvik edebilir. Örneğin düşük dansiteli lipoproteinlerin (LDL, çoğunlukla ‘kötü’kolesterol olarak bilinir) oksitlenmiş formları kalbin koroner arter damarlarında plak oluşumunu artırmaktadır. Selenyum LDL kolesterolün oksitlenmesini sınırlayarak koroner arter hastalığını önlemekte yardımcı olabilecek bir antioksidandır.

Artritle ilişkisi


Romatoid artrit eklemlerde ağrı, sertlik, şişme ve fonksiyon kaybına neden olan kronik bir hastalıktır. Romatoid artriti olanların kanlarında selenyum düzeylerinin düşük olduğu bulunmuştur. Vücudun bağışıklık sisteminin kendi sağlıklı hücrelerine zarar verdiği bir hastalık olan romatoid artritte, bir antioksidan olan selenyum, eklem inflamasyon yani yangı belirtilerinin giderilmesine yardımcı olabilir.
Selenyumun her geçen gün tıpta adı daha çok geçmekte, özellikle pek çok hastalığın arkasında yatan sebeplerden biri olan inflamasyon ve yaşlanmanın etkilerinin yavaşlatılmasında, yukarıda sayılan diğer hastalıklarda destek olması için önerilen miktar, erişkinlerde günde 50-200 mikrogram dolayındadır.

Bazı gıdalar, ‘fit olma’ yolunda ilerlerken yardımcınız olabilir. İşte bunlardan birkaçı...
Dilara Koçak

Zinde ve dinç kalmak için egzersiz önemli bir faktör. Fit olma amacınıza daha hızlı ulaşmak için yediklerinize ve içtiklerinize de dikkat etmelisiniz. Bedeninizi doğru beslediğinizde, antrenman boyunca sizi güçlendirmeye ve kaslarınızı inşa etmeye yardımcı olacak tüm hammaddeleri almış olursunuz.

Yulaf unu

Kas güçlendirme çalıştırmalarında karbonhidratlar en iyi arkadaşınızdır. Kaslarınıza gerekli olan enerjiyi, glikozla sağ-larlar. Ancak farklı düzeylerdeki enerji kaynakları bakımından tüm karbonhidratlar eşit olmuyor. Tam tahıllı, yavaş sindirilen, kompleks karbonhidratlar antrenman boyunca enerjik hissetmenize destek olarak kan şekerini düzenler. Ve yulaf unu bu bakımdan zengin bir besindir. Yulafın içindeki betaglukan, bağışıklık sistemini de koruyor. Bunun için 30 gramlık poşetler halinde eczanelerde satılan ve 3 gram betaglukan içeren yulaf çerezini özellikle ara öğün ve egzersiz öncesi kuru üzümle veya yaban mersini, sütle tüketebilirsiniz.

Kahve

2009 yılında Urbana-Champaign Üniversitesi’nin yaptığı çalışmaya göre, bisiklete binmeden bir saat önce yoğun kafeinli kahve tüketen erkekler, kafeinsiz kahve tüketenlere nazaran, antrenmanları boyunca daha az kas ağrısı yaşadık- larını belirtti. Spor salonuna gitmeden bir saat önce bir kupa kahve içmenin, daha uzun süre antrenman yapmanıza yardımcı olduğu düşünülüyor ancak kahvenin sıvı desteği olmadığını da unutmayın, su tüketiminizi dengeleyin.

Midye

Yumuşakçalarların bünyelerinde yoğun olarak demir bulunur ve hemoglobin üretmeye ihtiyaç duyarlar. Bu da onların bedenleriyle oksijen almalarını sağlar. Sadece altı orta boy midye, bir kadının günlük ihtiyacı olan demirin yüzde 20’sini, erkeğin de günlük demir eksiğinin yarısını sağlayacaktır. Önemli minarelleri dengeli ve idareli almak çok önemli çünkü bazen kendinizi spor salonuna götürmeye bile enerjiniz olmayabilir. Kaslarınız çalıştırırken, ihtiyaç duyduğu oksijeni alamazsa bu durum size yorgunluk olarak yansır.
 
Badem

Daha sıkı egzersiz yapmak demek, bedeninizdeki serbest radikalleri (güneş ışınları, kirli hava, sigara gibi) daha fazla hasara uğratmak demektir. Flavonoidler, fenolik asitler ve E vitamini gibi iyi antioksidan kaynakları bedenimizi zararlı serbest radikallere karşı korur. Bir çalışmaya göre, dört hafta boyunca yemeklerden önce, günde 60 adet badem tüketen bisikletçiler antioksidan kapasitelerini yüzde 43 artırdı. Ancak sizin 60 adet badem yemenize gerek yok. Profesyonel sporcular sizden çok daha fazla enerji harcar. Sizin için günlük 10-15 badem yeterlidir.

Az yağlı ricotta veya lor peyniri

Spor salonundan sonra, kaslarınız, kendilerini yenilemek için proteine ihtiyaç duyar. Yağı az olan peynir veya yumurta beyazı bunun için iyi seçimlerdir. Süt, kasların yeniden sentezlenmesinde etkili olan protein çeşidi bakımından oldukça zengindir. Yanına, çabuk sindirilen bir karbonhidrat da eklemek, bal gibi, kaslarınızı kuvvetlendirmeye yardımcı olur.

Domates suyu

Eğer bir saat ya da daha fazla koşarsanız, bisiklet çevirirseniz sadece kalori ve sıvı kaybetmez sodyumla potasyum gibi önemli elektrolitleri de vücudunuzdan atarsınız. Bunları spor içecekleriyle yerine koyabilirsiniz ya da az suyla domates suyu tüketebilirsiniz. Domates suyu, potasyum ve sodyum dolu bir içecektir, çok iyi bir antioksidandır. Domates suyunu maden suyuyla da karıştırabilirsiniz.

Zencefil

Antrenmanınız ağrı ve sızıyla mı bitiyor? Böyle olduğunda aspirin gibi birkaç ilaç almak yerine, B planı oluşturun ve zencefil tüketmek üzere mutfağa doğru yönelin. 2010 yılında ‘Journal of Pain’de yayımlanan bir çalışmaya göre, güçlü bir enfeksiyon giderici olan zencefil, egzersiz sonrasındaki ağrıları azaltıyor. Aynı zamanda sertliğe ve şişliğe de iyi geliyor. Taze zencefili, havuç ve elma suyuyla veya sıcak suyla deneyebilirsiniz.

Hareketsiz yaşam, stres, tiroid bezlerini düzensiz çalışması gibi bazı faktörler; kilo vermede etkisi büyük olan metabolizma hızını yavaşlatıyor. Metabolizma hızı yavaş insanlar günlük hayatlarında çok hareket etmiyor ve yanlış besleniyorlarsa daha fazla kilo sorunu yaşıyorlar. Metabolizma ve İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya, metabolizma hızını artıracak öneriler veriyor.

Metabolizma hızı kişiden kişiye fark gösterir. Metabolizma hızını belirleyen en önemli etmen vücut kas dokusudur. Kas kitlesi arttıkça metabolizma hızı artar. O nedenle sporcuların, kas kitlesi kadınlara göre daha fazla olan erkeklerin metabolizma hızı daha fazladır. Aynı zamanda vücut yüzeyi ile de metabolizma doğru orantılıdır. Yani vücut büyüdükçe o vücudu çalıştırmak için gerekli olan enerji artar aslında. O nedenle fazla kilolu bir insanın normal kilodaki bir insana göre metabolizması daha hızlıdır. Özellikle zayıflama tedavisinde kişinin yemek durumu metabolizma hızına göre belirlenir. Eğer bir kişiye zayıflasın diye metabolizma hızının çok altında bir beslenme programı yapılırsa, vücut yağ dokusu yerine kas dokusunu kaybeder bu da metabolizma hızını yavaşlatır ve bu kişilerin tekrar daha fazla kilo alması gibi bir sorun ortaya çıkar.

Metabolizmayı hızlandıran on bilimsel öneri:

Kola Yerine Ayran İçin, İyi Uyuyun…
Düzenli uyuyun. Gece en geç 24.00’de uyuyun, sabah en geç 07.00’de uyanın. Çünkü vücut kendini uykuda onarır.

Düzenli olarak aerobik egzersiz yapmayı alışkanlık haline getirin. Haftada en az 3 gün 45 dakikalık bir tempolu yürüyüş yapın.

Ağırlık çalışmayı ihmal etmeyin. Metabolizma hızının en belirleyici faktörü kas dokusu olduğu için kaslarınızı da düzenli çalıştırın.

Kola, gazoz gibi asitli ürünler yerine su için. Su insan vücudunun en önemli bileşenidir. İyi bir metabolizma, iyi bir dolaşımdan bu da iyi bir boşaltımdan geçer. O nedenle günde 2-2,5 litre su içmeye özen gösterin.

Acıktığınızda mutlaka vücudunuza cevap verin. Açlığı ertelemek metabolizma hızını yavaşlatır. Küçük bir meyve bile yeseniz yeterli olur.

Metabolizmayı en çok çalıştıran yiyecekler proteinlerdir. Beslenmenizde dengeli bir şekilde protein tüketin. Ancak hiç karbonhidrat almadan sırf protein yenilerek yapılan diyetler son derece yanlış. Bu tür diyetlerle hızlı kilo verilse bile, damar hastalığına yakalanma riskini artırdığı biliniyor.

Az az sık sık yemek metabolizmayı canlı tutuyor.

Yemeklerinizin yanına eklediğiniz iki-üç kaşık yoğurt yüksek kalsiyum içeriği nedeni ile metabolizma üzerine olumlu etkileri var.

Lif oranı yüksek olan yiyecekler, özellikle taze sebze ve meyveler, kurubaklagiller ve tam tahıllı ürünleri de düzenli tüketmek şart.

Yeşil çay için. Kahve ve çay içerdiği kafein içeriği nedeni ile metabolizmayı çalıştırır. Ancak çok fazla tüketilirse çarpıntı ve uykusuzluğa neden olabilir. Yeşil çayın antioksidan kapasitesi çay ve kahveye göre daha fazladır. Günde 1-2 fincan yeşil çay tüketmek hem metabolizmayı hızlandırır hem de yaşlanmaya gidiş sürecini yavaşlatır.

14.01.2011 / HABER TÜRK

Uzun Süren Baş Dönmesine Dikkat...

Baş dönmesi şikayetleri, kulak ağrısı, göz hastalıkları, ilaç zehirlenmeleri, düşük veya yüksek tansiyon, damar sertliği ve bazı kalp hastalıkları, kansızlık ve kan hastalıkları, mikrobik ya da beyin hastalıkları, sara ve bazı ruh hastalıklarından kaynaklanıyor olabilir.

Uzmanlar, baş dönmesinin kan şekerinin düşmesine bağlı kısa süreli kendini gösterebileceği gibi iki saat krizler halinde ya da haftalarca-aylarca kendini tekrarlayarak ciddi hastalıkların habercisi olabileceği uyarısında bulunuyor.
 Politzer Derneği (Uluslararası Kulak Cerrahisi ve Bilim Derneği) Başkanı Prof. Dr. O. Nuri Özgirgin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, halk arasında baş dönmesi olarak bilinen hastalığın tıpta ”vertigo” olarak isimlendirildiğini söyledi.

Baş dönmesinin, hastayı yatağa düşürerek gözlerini dahi açamayacak şiddetle olabileceğini, zaman zaman kayma hissine yol açabileceğini ya da göz kararması şeklinde görülebileceğini belirten Özgirgin, baş dönmesinin ”basit” bir sorun olarak algılanmaması gerektiğini vurguladı. Özgirgin, ”Baş dönmesi (vertigo) çok genel bir terimdir. Çok farklı nedenden kaynaklanan çeşitli tipte baş dönmesi duygusunu içine alır. Dolayısıyla bizlerin yalnızca ‘baş dönmesi’ yakınması ile bir sonuca ulaşabilmemiz mümkün değildir” dedi.

Baş dönmesinin, kulak ağrısı, ani hava değişimi, bazı göz hastalıkları, ilaç zehirlenmeleri, düşük veya yüksek tansiyon, damar sertliği ve bazı kalp hastalıkları, kansızlık ve kan hastalıkları, mikrobik ya da beyin hastalıkları, sara ve bazı ruh hastalıklarından kaynaklanabildiğini ifade eden Özgirgin, baş dönmesi yakınması olan hastaya tanı konulurken, hastanın hekime verdiği yakınmaların detayları ve hikayesinin çok önemli olduğuna dikkati çekti.

Bu aşamada, baş dönmesinin neye benzediğini, nasıl bir duygu olduğunun hasta tarafından tarif edilmesi gerektiğini anlatan Özgirgin, ”Hastanın, çevrenin dönmesi tarzında rotasyon hissi, sersemlik hissi, yerin ayağın altından kayıyormuş hissi, havada yürüyormuş hissi ve dengesizlik hissi gibi tariflerde bulunması önem taşıyor” diye konuştu. Özgirgin, bunların her birisinin farklı bir hastalığın bulgusu olabileceğini vurguladı.

-BAŞ DÖNMESİNDE SÜREYE DİKKAT-
Özgirgin, baş dönmesinin nedenine göre belirtilerin de farklı olabildiğini ifade ederek, kulak hastalıklarına bağlı baş dönmelerinde kulakta çınlama, işitme azlığı, kulakta basınç hissi, bulantı-kusma, kulak akıntısı ve gözlerde anormal hareketlerin saptanabileceğini anlattı.

Nörolojik hastalıklara bağlı baş dönmelerinde ise baş ağrısı, uyuşmalar, felçler, göz hareketlerinde anormallikler görülebildiğini belirten Özgirgin, yine baş dönmesine şiddetli bulantı ya da kusmanın da eşlik edebildiğini söyledi.

Özgirgin, baş dönmesinin durduk yerde gelişebileceği gibi belli bir harekete bağlı olarak da ortaya çıkabildiğini dile getirerek, baş dönmesinin ne kadar süre devam ettiğinin de çok önemli olduğuna işaret etti. Baş dönmesinin gün boyu devam etmesi ya da bir hafta kadar görülmesinin tek başına yeterli bir bulgu olmadığını, kesin tanı konulabilmesi için daha detaylı bilgiye ihtiyaç duyulduğunu ifade eden Özgirgin, şunları kaydetti:

”Çok kısa, birkaç saniye süren baş dönmelerinin sık sık tekrarlaması, hastada günler boyu devam eden baş dönmesi yakınmasını uyandırabilir.

Baş dönmesi, dakikalar veya saatler sürebilir. Hastalarımızın büyük çoğunluğunun anlatımında ‘şiddetli başım döndü, kustum, beni acile servise kaldırdılar, orada serum takıldı ve daha sonra kendime geldim’ öyküsü vardır. Aradaki detaylar daima atlanır ve bizim için kritik olan ise bu detayları bilmektir. Yakınmalar, tıpkı ‘masal’ anlatır gibi saniye, saniye anlatılmalıdır.”

Özgirgin, eğilme, yataktan kalkar kalmaz gibi hareketle ortaya çıkan baş dönmelerinin ”pozisyona bağlı” ortaya çıkabilen bir durum olduğunu ve zaman içinde şikayetlerin tekrarlanabildiğini söyledi.

Meniere hastalığının da ikinci sıklıkta görülen baş dönmesi nedeni olduğunu ifade eden Özgirgin, bu durumda baş dönmesinin krizler şeklinde seyrettiğini ve sıklığının farklılık gösterebildiğini ve bir-iki saat süren krizlerin kişinin ruh sağlığını bozabildiğini, hastanede müdahale gerektiğini vurguladı.

Özgirgin, denge sinirinin virüsler vasıtasıyla iltihaplanması halinde de de baş dönmesinin görülebildiğini dile getirerek, bu kişilerin yürümekte zorluk çektiklerini dile getirdi.

Açlığa bağlık, kan şekerinin düşmesinden kaynaklanabilen geçici baş dönmeleri ile çeşitli hastalıkların bulgusu olan baş dönmesiyle karıştırılabileceği uyarısında bulunan Özgirgin, bu nedenle mutlaka hekim tarafından baş dönmesinin kesin nedeninin ortaya konması gerektiğini vurguladı.

-”KULAKTA İŞİTME KAYBI GÖRÜLEBİLİR”-
Özgirgin, iç kulakla ilgili sorunların baş dönme nedenleri arasında ilk sıralarda yer aldığını belirterek, halk arasında ”kristallerim yer değiştirdi” tanımlaması ile kendini gösteren durumla sık karşılaşıldığını söyledi.

Yer çekimine bağlı dengenin sağlanmasında rol oynayan kristallerin yapısının iç kulak sıvaları içinde hareket ettiğini belirten Özgirgin, kristallerin yarım daire kanallarının içine kaçması halinde baş dönmesinin gelişebildiğini anlattı.

Özgirgin, baş dönmesi yapan kulak hastalıkları arasında üst solunum yolu infeksiyonları sonrası iç kulak tutulumu, pozisyona bağlı baş dönmesi (BPPV olarak kısaltılır ve iç kulakta dengemizi sağlayan toza benzer bazı maddelerin fizyolojisinin bozulması), Meniere Hastalığı (İç kulaktaki sıvıların kimyasal durumlarının değişerek basınç artışı yapması), Vestibüler Nörinit (İç kulaktaki denge ile ilgili sinyalleri beyine ulaştıran sinirin iltihaplanması), kronik orta kulak iltihaplarının iç kulağa yayılması (labirentit), menenjit veya diğer ateşli hastalıkların iç kulağı etkilemesi, iç kulakta veya iç kulak sinirindeki tümöral hastalıkların yer aldığını belirtti.

-”GÖZ HAREKETLERİ İP UCU OLABİLİYOR”-
Baş dönmesinin, iç kulaktaki bir hastalığa bağlı olması halinde genellikle kulak muayenesinde bir problem görülmediğini ifade eden Özgirgin, ”Sadece orta kulak iltihaplarının iç kulağı etkilemesine bağlı baş dönmesi olması durumunda ise kulak zarında delik ve orta kulakta iltihaplanma görülebilir” dedi.

Özgirgin, bu durumda hastada anormal göz hareketleri olabildiğini belirterek, göz hareketlerinin yönünün hangi kulağın hasta olduğuna dair ip ucu verdiğini söyledi.

-”HASTANEYE YATIŞ SÖZ KONUSU OLABİLİR”-
Kulak hastalıklarına bağlı baş dönmelerinin (tümörler hariç) genellikle zaman içinde kendiliğinden ortadan kalktığını ifade eden Özgirgin, bu sürenin kimi zaman 6 ay ya da 1 yıla kadar uzayabildiğini belirtti. Özgirgin, baş dönmesinin nedeninin pozisyonel olması halinde hekimin muayene sınasında uygulayacağı bazı hareketlerle düzelebildiğini anlattı.

Farklı nedenlere bağlı baş dönmelerinde ilaç tedavisinin yapıldığını ifade eden Özgirgin, şiddetli şikayetler durumunda hastaneye yatışın söz konusu olabildiğini söyledi. Özgirgin, tümörlere bağlı baş dönmelerinin de ancak tümörün cerrahi müdehale ile çıkarılması ile geçebileceğini vurguladı.

Özgirgin, baş dönmelerine yapılacak ilk işin, kişinin hemen oturtulması veya yatırılması şeklinde olduğunu sözlerine ekledi.

17.02.2011 / AA


Kilo Vermek İsteyen Çalışanlara Beslenme Önerileri


İş dünyası biraz acımasız, kabul. Ancak çalışanlar da kendilerini cezalandırmaya meyilli. Özellikle de yemek ve beslenme konusunda. En çok da plazalarda çalışan, servisle işe gidip gelen ve tek basamak merdiven çıkmadan asansörü kullanan beyaz yakalılar için…
Bundan 20 yıl kadar önce ilk tehlike çanları gelişmiş ülkelerde, özellikle de ABD’de çalmaya başladı. Hırslı, üretken ve iş yaşamında henüz yerini almış 80 kuşağı, hızla şişmanlıyordu. Bu gençler, kendinden öncekilerin sınırlarını zorlamak için tüm benlikleriyle iş yaşamının içine balıklama daldılar ama sudan çıktıklarında hemen hepsi tombul birer balıktan farksızdı.



Ofis çalışanları arasında obezitenin yaygınlaştığı bir gerçek. Bunda, bütün gün oturarak çalışmanın ve fiziksel aktivite yoksunluğunun da payı büyük. Fakat asıl hata yine beslenmeyle ilgili. Beyaz yakalılar olarak nitelenen ofis çalışanları sürekli yanlış besleniyor ve beslenme ile ilgili alınan psikolojik etkili bazı kararlar da, beyaz yakalıların kilo almasına ve plaza çalışanlarının da şişmanlamasına yol açıyor.
Bir beyaz yakalı genellikle gününü beslenme açısından şöyle geçiriyor: Kahvaltı etmiyor, bütün gün toplantılar, iş görüşmeleri ve yoğun çalışma saatleri nedeniyle öğlen yemeğini de atlıyor. Gün içinde sadece toplantılardaki ikramlarla açlığını bastırıyor. Bütün gün aç gezdikten sonra, doğal olarak bütün hıncını akşam öğününden alıyor. Onda da hem alıştığı için hızlı yemek yiyor lem de farkına bile varmadan çok fazla yiyor.
İşte tam da bu noktada metabolizma şaşkınlığa uğruyor. Açlık nedeniyle bütün gün yavaş çalışan metabolizma, akşam aniden alınan yüksek kaloriyle birlikte vücutta yağlanmayı artıracak yönde çalışmaya başlıyor. Hatta bir teze göre, bu bizim genlerimize kodlu bir refleks ve beden aç kaldığı onca saati “besin kıtlığı var” şeklinde yorumluyor; yemeği ilk bulduğu anda da “daha kötü açlık çekeceği günlerde kullanmak üzere” yağ olarak depoluyor.
Tutarlı Diyet’in sahibi, beslenme uzmanı, yaşam koçu ve diyetisyeni Gizem Tutar, beslenmeyle ilgili beyaz yakalıların kendi zararlarına olacak alışkanlıkları bulunduğunu söylüyoır. Kahvaltı etmeyerek beynin ihtiyaç duyduğu günün ilk gıdasını almayan beyaz yakalılar, geçiştirdikleri öğle yemeğini atıştırarak telafi etmeye çalıştıklarında da pasta, bisküvi, gofret, çikolata gibi besinleri aşırı miktarda tüketiyor. Bu şekilde beslendikleri izin bir süre sonra sadece kiloyla değil, kan şekeri ile ilgili sıkıntılar da yaşamaya ve karaciğer yağlanması gibi sağlık açısından riskli gelişmelerle karşılaşmaya başlıyorlar. Gizem Tutar, beyaz yakalıların iş çıkışında arkadaşlarıyla buluştukları zaman da gereğinden fazla kalori aldıklarına dikkat çekiyor. Bu ofis çalışanlarına “yaramayan” bir diğer beslenme yanlışı da tükettikleri kahve… Ofis ortamında içilenlerden ziyade, bazı ünlü kafelerden alınan büyük boy kremalı kahvelerin bir tanesinin bile en az 150 kalori barındırdığına dikkat çeken Gizem Tutar, kahveden alınan gizli yağ, şeker ve kalorinin beyaz yakalıların beden ölçülerini her yıl biraz daha genişlettiğine dikkat çekiyor.
Peki hem beyaz yakalı hem de fit olmak çok mu zor? Gizem Tutar, bu noktada beslenme uzmanlığını konuşturarak ofis çalışanlarına bazı önerilerde bulunuyor:
Kepekli yağsız bir tost, yarım simit ve beyaz peynir, süt ve tam tahıllı kahvaltı gevrekleri veya yoğurt ile meyve… Bunlardan size en kolay gelenini kahvaltıda mutlaka tüketmelisiniz.
Öğle yemekleri için vaktiniz olmuyorsa, fast-food yerine tavuklu veya ton balıklı sandviçleri, kremasız çorbaları tercih edin. İş yerinize yakın ve sağlıklı paket yemek servisi yapan bir restoran araştırın.
İlkindi atıştırmaları için kepekli bisküvileri, taze ve kuru meyveleri, fındık, badem gibi kuruyemişleri deneyin. Akşam yemeğiniz çok geç saate kalıyorsa, fazla kaçırmamak koşuluyla, kahvaltı seçeneklerini ara öğün olarak tüketebilirsiniz.
İş çıkışı arkadaşlarınızla buluştuğunuzda kızarmış patates, kızarmış kalamar, soslu et yemekleri yerine kabuklu patates, ızgara kalamar yiyerek bile günlük kalori alımınızı %15 azaltabilirsiniz.
Kahveyi kremasız-şurupsuz küçük boy kupalarda tüketin. Büyük boy kremalı kahve ile küçük boy kremasız kahve arasında yaklaşık 300 kalori oynağını unutmayın.
Yemek ödül değildir. Yoğun geçen iş gününün ardından akşam yemeklerini ve hafta sonu yemeklerini kendinize ödül olarak görmekten vazgeçin. Her gün fazladan 250 kalorilik bir tatlıyı ödül olarak yemeniz, size ayda yaklaşık bir kilo olarak geri dönecektir. Hafta sonlarında tüketeceğiniz fazladan 1 kadeh alkollü içecek, yılda ortalama 6 kilo almanıza neden olabilir.
Çalışma günlerinizin yorgunluğunu veya başarısını yiyerek değil kitap, eğitim, film, müzik gibi ilgilendiğiniz bir hobi ile ödüllendirin. Yine ödül olarak fiziksel aktivitenizi de destekleyecek doğa yürüyüşü, bowling, paint-ball gibi faliyetlere katılın.

Günlük hayatta aldığımız gıdaların bir kısmı ,bizler tarafından fark edilmemesine  rağmen vücudumuzda olumsuz etkiler yaratabilir.Hemen herkesin sağlıklı olduğunu düşündüğü bir deniz ürünü  eğer vücudumuz tarafından tam sindirilemiyor ise bir tepkiye neden olabilir.Aynı şeyi günlük hayatta sıkça tükettiğimiz yumurta ,süt gibi gıdalar için de söyleyebiliriz.Vücudumuzun gıdaya karşı verdiği bu tepki ise gıda intoleransı olarak bilinir.Gıda intoleransı ise  vücudumuzda bir takım  kronik rahatsızlıklara,kilo alma gibi olumsuz etkilere yol açabilir.Gıda İntolerans testleri ise ,gıdalara karşı vücudumuzun tepksini  ölçmeye yarayan ve giderek sıkça başvurulan ve/veya merak edilen testlerdir.
Gıda intoleransı nasıl oluşur?
İlk olarak ağızda parçalanmaya başlayan besinler, daha sonra mide asitleri ve hareketleri ile belli bir kıvama gelir ve bağırsağa geçerler.Barsaktaki  enzimlerin etkisiyle  besinler en küçük parçalara  kadar ayrıştırılırlar.Normalde besinlerdeki proteinler  amino asitlere bölünür ve kana karışarak vücutta gerekli yerlerde kullanılmak üzere yolculuklarına devam ederler.Ancak gıda intoleransı durumunda ,besinler  barsakta düzgün aminoasitleri oluşturacak şekilde parçalanamaz. Gıdalar kana parçalanamadan geçerler. Savunma sistemi bunlara yabancı bir madde gibi muamele yapar ve aynı bir bakteriye veya virüse saldırdığı gibi savunma sistemini harekete geçirir.Bunun sonucunda vücutta bazı problemler oluşur.Halsizlik, metabolizma yavaşlaması, bağırsak problemleri gibi belirtiler ortaya çıkar.Bu durumda olan hastanın aynı gıdayı, farkında olmadan düzenli tüketmesi durumunda daha birçok kronik hastalık ortaya çıkabilir.Gıda İntoleransı gıda alerjisi ile karıştırılmamalıdır. Gıda alerjisi az kişide görülür ve kısa bir vakitte öldürücü etkilere kadar varan sonuçlar doğurabilir. Gıda İntoleransında ise yediğimiz yiyeceklerin olumsuz etkisi 3-24 saat arasında çıkmaya başlar. Normal beslenen bir insan, 24 saat içinde birçok yiyecek yediği için, yaşadığı sorunun gıdadan olduğunu bilse bile hangi gıdadan olduğunu tespit etmesi çok zordur.

Gıda İntoleransı birçok hastalığa neden olabilir.Başlıcaları: 
Şişmanlık, kilo verememe, migren, sivilce,vücutta şişlikler,gaz, şişkinlik, kronik yorgunluk, kabızlık,ve bazı cilt hastalıklarıdır.Ayrıca bazı romatizmal hastalıklar,astım, ishal , mide krampları, uyku bozuklukları, baş ağrısı gibi rahatsızlıklar da görülebilir. Barsak hastalıkları olan,Crohn hastalığı, İrritabl Bağırsak Sendromu gibi problemler de ortaya çıkabilir.

Smear testi özellikle aktif cinsel hayatı olan bayanlarda kadın doğum uzmanları tarafından yapılan rutin kontrollerde sıkça istenen bir tahlil yöntemidir.Rahim ağzı kanserinin erken teşhisinde önemli rol oynamaktadır.Tahlil.com olarak,ziyaretçilerimizin önemli bir bölümünü oluşturan bayanlar için, 7 soru ve cevapla Smear testine açıklık getirdik.
1. Smear Testi Nedir?
Patoloji Laboratuvarlarında patologlar tarafından değerlendirilen bir testdir. Bayanlarda rahim ağzında bulunan kötü huylu (malign) veya kötü huylu bir hastalığa dönüşme olasılığı olan (premalign) değişiklikleri belirleme amacıyla yapılmaktadır.
2. Smear Testi Hangi Yaştaki Bayanlara Yapılmalıdır?
Cinsel hayatı bulunan bayanlara, yılda bir kere yapılması önerilmektedir.
3. Smear Testi Kesin Kanser Tanısı Koydurur mu?
Smear testi tek başına kanser tanısı koydurmaz.Smear testi Kadın Doğum uzmanına klinik tanı konusunda yol gösterir.Kesin tanı için ise biyopsi, konizasyon gibi tıbbi işlemlere ihtiyaç vardır.
4. Smear Testi Nasıl Yapılır ?
Smear Testi, kadın doğum doktorları tarafından jinekolojik muayene sırasında özel bir fırça veya tahta çubuk yardımı ile rahim ağzı bölgesinden örnek alınarak gerçekleştirilir.Acı veren bir uygulama değildir ve kolaylıkla örnek alınır.
Alınan sürüntü örneğinde bulunan salgı, mikroskopta özel boyalarla incelenir.
5. Smear Testi Nasıl Değerlendirilir ?
Smear testi değerlendirmesinde ,alınan örnekte tesbit edilen normal hücreler, atipik yani normal olmayan hücreleri veya ara hücreleri belirlenir. Test sonucuna göre daha ileri tetkiklere ihtiyaç olup olmadığı anlaşılır.
6. Servikal Smear Testi Öncesi Dikkat Edilmesi Gerekenler Nelerdir ?
Smear alınmasından önce ,bayanların en az 24 saat süre ile cinsel ilişkide bulunmaması ideal olandır.Buna dikkat edilmesi sonucun daha sağlıklı değerlendirilmesini sağlayacaktır..Ayrıca smear alınmadan önce 3 gün süreyle herhangi bir vajinal krem ya da ilaç kullanılmamalıdır.Test öncesi vajinal duş veya yıkama da tavsiye edilmemektedir.
7. Servikal Smear Testi Ne Zaman Yapılmalıdır ?
Uygun olan zaman, son adet kanamasından 10 gün sonrasıdır.Ancak bu konuda smear testini isteyen hekimde belirleyici olabilmektedir.

Aç kalmadan 3 günde 3 kilo verdiren diyet listesi ...

Gönderen @smile 21 Şubat 2011 Pazartesi

Hedef: 3 günde 3 kilo.
Günlük kalori: 1200 Kcal
Tüm besin ögelerini içeren bu düşük kalorili diyetle bünyenize bağlı olarak 3 gün içinde ortalama 3 kilo verebilirsiniz. En fazla 3 gün uygulayın.
Bu diyetin günlük menüleri:
   1.GÜN 
Sabah   : 1 tost, 2 çay kaşığı tereyağı, yarım bardak greyfurt, 1 fincan kahve, su ya da çay
Öğle   : 1 tost, yarım porsiyon ton balığı, yarım muz, 1 fincan kahve, su ya da çay
Akşam : 1 elma, 85 gram tavuk, 1 tas haşlanmış bezelye, 1 bardak greyfurt suyu, 1 kup vanilyalı dondurma, 1 fincan kahve, su ya da çay

       
   2.GÜN 
Sabah   : 1 tost, 1 haşlanmış yumurta , yarım muz, 1 fincan kahve, su ya da çay
Öğle   : 1 tabak yoğurt, 2 bisküvi, 1 fincan kahve, su ya da çay
Akşam : Yarım bardak greyfurt suyu, yarım kup vanilyoalı dondurma, yarım muz, 1 adet sosis, 1 porsiyon haşlanmış brokoli, 1 fincan kahve, su ya da çay

       
   3.GÜN 
Sabah   : 1 elma, 1 bisküvi, 1 dilim yağsız peynir, 1 fincan kahve, su ya da çay
Öğle   : 1 tost, 1 haşlanmış yumurta, 1 fincan kahve, su ya da çay
Akşam : 1 porsiyon ton balığı, 1 bardak greyfurt suyu, yarım kup vanilyalı dondurma, yarım muz, 1 tabak karnıbahar, 1 dilim karpuz (ya da kavun), 1 fincan kahve, su ya da çay 

Yoksa sizin de mi ondan yana sorununuz var?Hareketsizlik ve yanlış beslenme sonucu vücudun alt tarafında toplanan yağlardan kurtulmak için çok özel bir diyete ihtiyaç var.


Hareketsizlik ve yanlış beslenme sonucu vücudun alt tarafında toplanan yağlardan kurtulmak için çok özel bir diyete ihtiyaç var. Uygulayacağınız diyet her yerde kolayca bulup tüketeceğiniz gıdalardan oluşuyor. En önemlisi de oldukça ekonomik oluşu. Diyet kayısı ve badem müslini olarak tanımlanıyor.
MÜSLİNİN HAZIRLANIŞI
Hazırlayacağınız müslinin tadı oldukça leziz. İçeriğinde badem ve kurutulmuş meyvalar ve tahıllar kadar pek çok vücudunuza faydalı gıdalar bulunuyor. Ancak hepsi bir araya getirildiğinde kalça bölgenizdeki yağları hızla eritip, sizi forma sokuyor.

HAZIRLANIŞINA GELİNCE...
2 fincan yulaf tanesi, 2 fincan kırılmış fındık, 1 fincan buğday, 1 fincan çekirdeksiz kuru üzüm, 1 fincan ayçiçek tohumu, 1 fincan badem, 1 fincan ince kıyılmış kuru kayısı

Cosmotürk'teki habere göre, malzemeleri karıştırıp, blender'dan geçirin. Hazırladığınız karışımı tam 12 porsiyon olacak şekilde eşit parçalara ayırın. Her porsiyonda karışımı bir bardak diyet soğuk süt ilave ederek tüketeceksiniz. Tabii üzerine yarım dilim muz da ekleyebilirsiniz.

HER GÜNKÜ PROGRAM
Kahvaltı:
Bir porsiyon hazırladığınız müsli, bir fincan süt ve dilimlenmiş yarım dilim muz

Saat 11.00:
Bir elma

Öğle:
Bir porsiyon müsli ve yarım muz

Öğleden sonra:
Bir avuç kuru üzüm

Ana öğün:
Meyveyle birlikte temel gıdalar

Yatmadan önce:
Bir portakal

Meyveler:
Elma, kayısı, iki kurutulmuş erik, bir mango

ANA ÖĞÜNLER:
Pazartesi:
Bir parça tavuk kanat ya da göğüs ızgara, yeşil salata ve bir meyve

Salı:
İki yumurtalı omlet, domates ve rendelenmiş havuçla tüketilecek.

Çarşamba:
Bir çay fincanı büyüklüğünde yer tutan spagetti. Bir meyve.

Perşembe:
İnce dilimlenmiş bir tavuk göğsü. Haşlanmış havuçla servis yapılacak. Dilerseniz yanına haşlanmış brokoli de alabilirsiniz. Bir meyve.

Cuma:
Ton balıklı yeşil salata. Bir adet katı pişmiş yumurta. Bir meyve.

Cumartesi:
Bir parça hindi göğsü, mısırla karışık yeşil salata. Bir meyve.

Pazar:
3 dilim rosto edilmiş biftek, havuçlu brokoli salatası ve iki adet haşlanmış patates. Bir meyve.

Stres artık herkesin yaşamının baş faktörü, "Stresten yiyorum" ya da "Sinirlendikçe buzdolabını açıyorum" fazla kilonun en büyük mazeretlerinden. Araştırmalar da depresif dönemlerde insanların çok daha fazla kilo aldıklarını onaylıyor. Obezite ve metabolizma hastalıkları uzmanı Dr. Ayça Kaya, depresif dönemde yeme isteğinin artmasının nedenleri hakkında bilgi veriyor ve yemeden stresli zamanları atlatmak için önerilerde bulunuyor.

Gerçekte tüm canlıların strese verdiği cevap anoreksi, yani karşılaşılan stresli bir durum karşısında yemeğin kesilmesi ve iştahsızlıktır. Peki nasıl oluyor da tüm canlılar bu reaksiyonu gösterirken, insanlar stres karşısında besin alımını çoğaltıyor? Bu konuda birçok araştırma yapılmış ve sonuçta insanların stresle yemeği artırmasının, öğrenilmiş bir davranış olduğu kantlanmış.

Karşılaşılan stresli bir durum karşısında insan dahil bütün canlıların vücudunda stres hormonları denen başta Kortizol, Adrenalin ve Noradrenalin gibi hormonlar devreye giriyor. Bu hormonların vücuda yaptığı etki kan şekerini yükseltmek, kalp hızını artırmak, damarlarda kasılma yaratmaktır. Aslında bir tür kaçmaya karşı vücudu hazırlamaktır. Yani bir tür savunma mekanizmasıdır. Korkmuş, huzursuz bir durum karşısında aslında bütün canlılar kaçmak gibi bir çıkış yolu ararken insanoğlu buzdolabına gidiyor ve hiç ihtiyacı yokken yemeye başlıyor.

Aslında insanoğlunda da durum hemen böyle olmuyor. Karşılaşılan ilk streslerde insan da diğer canlılar gibi yemeyi kesiyor ve durumla mücadele etmek için başka çıkış yolları arıyor. Yaşanılan birkaç stresten sonra böyle bir durumla karşılaştığında farkında olmadan bir şeyler yediğinde kendini mutlu hissetmeye başlıyor. Hele hele yenilen gıda karbonhidrat oranı yüksek bir yiyecekse daha çok mutlu olmaya başlıyor. Çünkü bu karbonhidratlar vücutta serotonin ve endorfin denilen mutluluk hormonlarını yükseltiyorlar. Kişi bunu yavaş yavaş öğrenmeye başlıyor. Yaşadığı üzüntülü bir olay, sinirlendiği bir durum karşısında kendini daha iyi hissetmek için başlıyor yemeye ve özellikle çikolata, tatlı gibi şeker oranı yüksek yiyecekleri seçiyor. Bu durumda da kilo alımı kaçınılmaz oluyor.

Eğer böyle bir durum yaşıyorsanız hiç moralinizi bozmayın. Bununla baş etmeyi öğrenebilirsiniz. İşte strese karşı yemekle mücadele etmenin yolları:

• Bu durumun öğrenilmiş bir davranış modeli olduğunu hiç aklınızdan çıkarmayın ve öğrenilmiş davranışların gerileyebileceğini bilin. Yani bu durumdan bilerek ve yeni bir davranış modeli oluşturarak kurtulacaksınız.

• Bir stresle karsılaştığınızda mutfaktan önce kendinizi dışarı atın. Özellikle gün ışığında yapılan bir yürüyüşün çikolata gibi mutluluk hormonları olan serotonini ve endorfini yükselterek antidepresan etki yaptığı biliniyor. Lütfen canınız sıkıldığında gün ışığında yürüyüş yapın. Kendinizi daha iyi hissettiğinizi göreceksiniz.

• İnsanın kendini ödüllendirmesi de kendini değerli ve mutlu hissettirir. Bir öfke nöbetinde kendinizi bir alışveriş merkezine atın. Kendinize küçücük bir toka bile alsanız en az bir tepsi baklava yemiş kadar mutlu hissettiğinizi göreceksiniz. Üstelik bu durumda baklava sonrası yaşanılan pişmanlık ve suçluluk duygusunu yaşayamayacaksınız.

• İnsanın karşılaştığı stresden kendini en iyi uzaklaştırmasının yolu, aslında ortam değiştirmesidir. Değişik olayları düşünmeye başlamasıdır. Her zaman ortam değiştirmek mümkün olmayabilir. O zaman beyninizi bulunduğunuz ortamdan uzaklaştırabilirsiniz. Bunun için de en iyi yöntem hafif ve sürekliliği olan bir roman okumaktır.

Kısa bir zaman içinde rahatsız olana kadar, aşırı derecede yemek yeme olarak tanımlanan rahatsızlık çağımızın önemli rahatsızlıklarından ve şişmanlık sebeplerinden biridir.Tepkisel Aşırı Yeme Bozukluğunun belirtileri ,nedenleri ve tedavi yolları yazımızın devamında .
Aşırı yeme bozukluğu Bulimiya’ya benzer fakat aşırı yedikten sonra her hangi bir temizleme eylemi (kusma, müshil ilacı, aç kalma gibi) olmaz. Kişiler genelde, aşırı yeme krizleri sırasında kendilerini kontrolden çıkmış hissederler. Sonrasında suçluluk duygusu ve utanç duyguları takip eder. 

Aşırı yeme hastalığına sahip insanların çoğu yiyecekleri, hissetmek istemedikleri duyguları bloke etmek için kullanırlar. Bu kişiler aynı zamanda yiyecekleri günlük yaşam stresine karşı, kendilerini rahatlatmak, kendilerini uyuşturmak yada içlerindeki boşluğu doldurmak içinde kullanabilirler. Bütün Yeme Bozukluklarında olduğu gibi Tepkisel Aşırı Yeme Bozukluğu’da ciddi bir rahatsızlıktır fakat doğru yöntemlerle tedavi edilebilir.

Belirtileri
  1. Kilo alma
  2. Yemek konusunda kontrolsüz hissetmek
  3. Kendine güvenin düşük olması
  4. Depresyon
  5. Tedirginlik
  6. Kiloda azalma ve artma
  7. Sekse olan ilginin kaybolması
  8. Yiyecekleri gizlemek
  9. Suçluluk duygusu ve utanç
  10. Kendinden iğrenmek
  11. Pek çok değişik diyet denemek
  12. Kilo kaybettikleri takdirde hayatın daha güzel olacağına inanmak
  13. Gizli yeme alışkanlığı
  14. Yiyecek ikram edilen sosyal etkinliklerden kaçınmak
  15. İntihar düşünceleri
Bedensel ve Tıbbi Komplikasyonlar
  1. Şişmanlık
  2. Adet görmede dengesizlik
  3. Şeker hastalığı
  4. Yüksek tansiyon
  5. Yüksek kolestrol
  6. Osteoartrit
  7. Hareket etme kabiletinde azalma
  8. Nefes darlığı
  9. Kalp hastalıkları
  10. Karaciğer ve böbrek hastalıkları
  11. Kalp krizi ve ölüm
Nedenleri

Doktorlar tam olarak bu hastalığın neden oluştuğunu bilmemektedir. Araştırmalar aile yaklaşımı, kültürel etkenler ve genler gibi pek çok etkinin hastalığın oluşmasına yol açtığını göstermektedir.

Nedenlerden bir tanesi, modern ve ekonomik olarak gelişmiş toplumlarda medyanın genç insanlara özellikle kadınlara gönderdiği mesajlardır. Bu mesajlarda ana tema aşırı inceliğin çekici olduğudur. Modeller ve bazı ünlü kişiler gibi ince olabilmek bazı insanların sağlıklı olmayan bir kiloya inmelerini gerektirir. Bazı kişiler hem sağlıklı hemde ince olabilir fakat sorun pek çok gencin sağlıklarını yitirmeden o inceliğe ulaşmalarının mümkün olmamasıdır.

Bazı genç insanlar medyanın incelik ile ilgili mesajlarına bakarak yanlış fikirler geliştirebilirler. Örneğin, 14 yaşındaki bir genç kız, 1.60m boya sahip birinin ideal kilosunun 40 kg. olması gerektiğine inanabilir, oysa sağlıklı kilo 50kg. olmalıdır. Sonuç olarak yavaş yavaş öğünleri atlamaya başlar ve sağlıklı olmak için ihtiyacı olan besini almayı reddeder. Gittikçe zayıflar fakat kendini genede şişman hisseder. Sonunda öyle bir hale gelir ki gıdasızlıktan dolayı hastaneye kaldırılması gerekli olur.

Fakat yeme bozuklukları basitçe yemek ve incelme ile açıklanamaz, sorun bundan çok daha karmaşıktır. Yeme Bozukluğu olan kişiler ümitsizce başkaları tarafından onaylanmayı ve kabullenilmeyi arzu ederler ve bazen bu duyguları kısa vadede ince olmakta bulabilirler yada yemek yiyerek kendilerini rahatlatabilirler. Yeme bozukluğu aslında temelde vücudun açıklanmayan duygularını, kendisini ve karşılanmayan ihtiyaçlarını ifade etme şeklidir.

Tıbbi Yardım Ne zaman alınmalı?

Aşırı derecede kilo kaybı varsa yada aşırı yemek yemek ve aşırı diyet yapmak arasında gidip geliniyorsa bir doktor ile konuşmak önemli olabilir. İnkar etmek yeme bozukluklarının bir belirtisidir, dolayısıyla kişi çoğunlukla bir aile bireyinin yada arkadaşının ısrarı sonucu doktora gitmeyi kabul eder. Eğer aile bireylerinden birinde yada bir arkadaşınızda yeme bozukluğundan kuşkulanıyorsanız, bir doktora görünmesi konusunda ısrar etmelisiniz, beklemekle zaman kaybetmeyin ve sorunun kendi kendine çözümlenmesini beklemeyin.

Tedavi

Genel olarak kabul edilen bir gerçek yeme bozukluklarının tedavisinde, psikoterapist, doktor, yeme uzmanı ve hemşire gibi farklı alandan çeşitli klinisyenlerin tedaviye katılmasıdır

Çoğu hastada yeme bozukluğunun yanısıra aynı zamanda tedavi edilmesi gereken depresyon, kaygı bozukluğu ve diğer psikiyatrik sorunlarda mevcuttur.

Yeme bozukluğu, hem fiziksel hemde ruhsal olarak insanı tahrip eder, dolayısıyla bu tür rahatsızlığı olan insanların hemen doktora başvurması gerekir. Erken teşhis ve önlem almak kişinin daha çabuk iyileşmesini önemli ölçüde etkiler. Erken zamanlarda teşhis edilmeyen ve geç kalınan durumlarda yeme bozukluğu kronik bir hale gelebilir ve hastanın yaşamını tehdit edebilir.

En etkili tedavi yöntemi bir doktor ve yeme uzmanı ile birlikte psikoterapi yada psikolojik danışmanlık almaktır. Tedavi kişiye özel olarak belirlenmelidir, çünkü tedavi hastalığın şiddetine ve hastanın özel sorunlarına, ihtiyaçlarına hitap etmelidir.

Psikolojik terapi hastanın hem yeme bozukluğuna hemde hastalığın altında yatan kişisel ve kültürel psikolojik etkenlere eğilmelidir. Hastanın hem kendisiyle hemde yiyeceklerle barış içinde ve sağlıklı bir şekilde nasıl yaşayacağını öğrenmesi gerekir.

Çiğdem Alper, MA
Psikoterapist

Miyom (myom) rahim ve rahim ağzında görülebilen, iyi huylu urlar, yani tümöral yapılardır. Genellikle yuvarlak ve pembemsi renkte olan bu miyomlar rahim içinde her yerde bulunabilirler.

Miyom Neden Oluşur ? Miyom Sebepleri Nelerdir?
Miyomun oluşumuna yol açan etkenler tam olarak açıklık kazanmamış olsa da, miyomun  gelişmesinde ve büyümesinde östrojen  hormonunun yer aldığı gösterilmiştir.


Miyomun Bayanlarda Görülme Sıklığı Nedir?
Kadınlarda görülen iyi huylu tümörler arasında miyom en sık görülenidir.  Kadınlarda sıkça, yani bayanların %20 – 70 gibi çoğunluğunda görülebilmektedir. 35 yaşın üzerindeki bayanların %20’sinde miyom görülmektedir. Miyomların en sık görüldüğü aralık 35-45 yaşlar arasıdır.

Otuzbeş yaşın üzerindeki kadınların % 20’sinde rahimde ur (myom ya da miyom) görülmektedir. Yani aslında oldukça sık rastlanan oluşumlardır.
 Miyom Kansere Dönüşür mü? Miyom Tehlikeli midir?
Genel olarak miyomlarda % 0.5 oranında kanser gelişim olasılığı olduğu kabul edilmekle birlikte, birçok çalışmada bu oranın çok daha düşük olduğu görülmüştür. Yani miyomu olan kadınların telaşlanmalarına gerek yoktur. Menopoz döneminden sonra miyom pek görülmez. Eğer Menopozdan sonra rahim duvarından bu tip bir ur çıkarsa bu daha çok kötü huylu olarak değerlendirilir. Bunlar daha çok miyomun kanser olarak çıkan türüdür ve menopoz sonrası çıkan urlar kısa sürede ameliyat edilmelidir.
Miyom daha çok kimlerde görülür?
Her 100 kadından yaklaşık 15′inde çapı ufak veya büyük, az sayıda veya çok sayıda, belirti veren veya vermeyen miyomlara rastlamak mümkündür.
Miyomlar sıklıkla 30-40 yaş grubu kadınlarda saptanırlar. Ergenlik çağından önce teorik olarak miyomlara rastlamak mümkün olmakla beraber bu durum enderdir. Miyomlar menopoz çağında vücutta östrojen hormonu salgısının azalmış olmasıyla birlikte gerileme gösterirler ve bu nedenle üreme çağında miyom tanısı almış kadınların çoğunda menopoza girdikten belli bir süre sonra miyomların hızla küçüldüğü ve hatta kaybolduğu gözlenir.
Yirmili yaşlarda pek sık miyom görülmemektedir. Fakat otuzlu yaşlardan sonra miyom çok sık görülmeye başlar. Daha çok otuzlu yaşlardan menopoza kadar olan süre içinde sık gözükür.
Miyom Teşhisi Nasıl Yapılır?
Miyom basit bir jinekolojik muayene ile tespit edilir. Hem karından bakılan ultrason ile hem de vajinadan bakılan ultrason ile standart bir kadın doğum uzmanı miyom teşhisini çok rahat koyabilir. Kadın sağlığı açısından her hanım menopozdan sonrada her yıl düzenli olarak kontrol yaptırmalıdır. Cinsel aktif olduktan sonra belli bir ailesel risk yoksa normal yıllık kontroller ile gidilmelidir. Fakat ailesel veya kişisel bir risk olmuşsa daha sık kontrole gidilmelidir.
Konunu anahtar kelimeleri: miyom neden oluşur,kadın hastalıkları miyom nedir,rahimde ur bitkisel doğru olarak tedavi,suna dumankaya miyom,ahmet marankinin rahimde miyom formülü,miyom sebepleri,myom neden oluşur,rahimdeki iyi huylu miyomlar,kad,rahim içindeki miyomlar tehlikelimidir

Sizler için Hemogram testinde kullanılan kısaltmalar ve anlamlarını derledik.
Tam Kan Sayımı ( Hemogram Testi) Tahlilindeki Kısaltmaların Anlamları :
RBC (red blood cells): Kırmızı kan hücreleri (Alyuvarlar) Oksijen taşıyan hücrelerin miktarını belirtir.
Düşükse anemi (kansızlık) veya kan kaybı vardır. Yüksek olduğu durumlar ise :Yüksek rakımlı yerde yaşayanlar, KOAH(Kronik Obstruktif Akciğer Hastalıkları,astım ve bronşit gibi, böbrek hastalığı ve polisitemi hastalığıdır.


MCV (mean corpuscular volume): Oksijen taşıyan hücrelerin ortalama büyüklüğüdür. MCV düşükse eritrositler daha ufaktır, yüksekse daha genişlemişlerdir.Demir eksikliği anemisinde eritrositler küçülür dolayısıyla mcv değeri düşük çıkar. B12 vitamini eksikliği anemisinde ise eritrositler büyümüştür, MCV yüksektir.
Hb (Hemoglobin): Kandaki toplam hemoglobin miktarını gösterir. Anemilerde hemoglobin değeri düşer.
MCH: Eritrositlerdeki hemoglobin miktarını gösterir.
MCHC: Mean Corpuscular Hemoglobin Concentration
Eritrosit hemoglobin konsantrasyonunun yüzde olarak ifadesidir.
Hct (Hematokrit): Kandaki hemoglobin ve eritrosit miktarının bir ölçüsüdür. Anemi, lösemi, kan kaybı gibi durumlarda azalırken vücudun su kaybettiği durumlarda (örneğin ishal) veya polisitemi’de artar.
PLT (Platelets): Trombositlerdir.Pıhtılaşmayı sağlayan hücerelerdir.
WBC (White Blood Cells-Leukocytes): Beyaz kan hücreleri(Akyuvarlar) Vücudun savunma ve bağışıklık hücrelerinin yani lökositlerin toplamını gösterir. Enfeksiyon hastalığı veya lupus gibi kronik iltihabi hastalıklarda yükselir. Ayrıca lösemi’de yükselir.
Düşük değerlerde çıktığında ise lökosit yapımını bozan ciddi bir hastalık vardır. Örneğin bazı kanserlerde, kemik iliği hastalarında, AIDS’te lökosit miktarı (WBC) düşüktür.
PNL: (Nötrofiller) Bakteriyel enfeksiyonlarda artar.
Lymphocytes: (Lenfositler) Viral enfeksiyonlarda ve bazı kronik hastalıklarda artarken HIV enfeksiyonu yani AIDS’te düşer.
Eosinophils: (Eozinofiller) Allerjide ve paraziter hastalıklarda yükselir.

Tam kan sayımı  testi  ile (Hemogram Testi) , başlıca kanımızdaki  akyuvarlar( lökosit) , alyuvarlar  (eritrositler) , trombositler ,monosit,lenfosit,eosinofil,bazofil ve hemoglobin ve hematokrit değerleri ölçülür.

Buna ilave olarak klinik olarak anlamlı olabilen bazı parametrelerde kan sayımı testinde çalışılır.Kan sayımı testi, özellikle anemi (kansızlık)  ve diğer hematolojik hastalıklar, enfeksiyonlar, kanama bozuklukları ve bazı  alerjik durumların değerlendirilmesinde yararlıdır.Günümüzde kan sayımı yani hemogram testi otomatik cihazlarla kolaylıkla yapılmaktadır.

Followers