Yazılara Abone Ol Yorumlara Abone Ol
http://idealkilo-zayiflamak.blogspot.com

Dr.Mehmet Öz'ün Kızı Nasıl Zayıfladı?

Defne Öz çok kilolu bir çocuk ve genç kız olduğunu , nasıl 90 kiloyken birden 20 kilo zayıfladığını anlattı.Babası ve dedesi çok ünlü birer doktor ve sağlıklı yaşam uzmanı olduğu halde nasıl kilolu bir çocukluk geçirdi? Nasıl kilo verdi? Hangi diyeti uyguladı? ...

Ekmek Yiyerek Zayıflanır (mı)!!!

Ekmek Diyeti3 günde 2 kiloya kadar vermek isteyenler için tek gıda diyeti :Hedef: 3 günde 1.5-2 kilo.Günlük Kalori: 900 Kcal Diyetimde belli bir noktaya gelip dayandım ve malesef tartılar artık bir gram bile oynamıyor. Konuyla ilgili görüş aldığım diyet uzmanları böyle durumlarda, ...

16 ayda 51 kiloyu nasıl verdi?

İlayda Güneş başarı hikayesini anlattı :Fazla kilolarından kurtulmak için doktor doktor gezmeden kendini motive ederek 16 ayda 51 kilo verdi. Bunu nasıl başardığını anlatan İlayda, henüz 31 yaşında... Çocukluğunda çok zayıfken, ...
CahayaBiru.com


Başarılı ve Sağlıklı Bir Gebelik İçin: SAĞLIKLI BESLENME REHBERİ

Ailenizi genişletmeye karar verdiniz, hamile kalmayı düşünüyorsunuz. İşte size hem diğer aile fertlerinin hem de sizin için beslenmenin püf noktalarını içeren bir rehber:

Besin Çeşitliliğine dikkat edin: Yiyeceklerinizin çeşitlendirilmesi, beslenmeden elde edeceğiniz faydanın maksimuma çıkarılabilmesi için gereklidir. Hem ana grup gıdalar arasında, hem de gruplar içinde değişik yiyecekler yemeye gayret gösterin.

Besin Piramidi size yiyecekler arasında yapacağınız değişikliklerde faydalı olabilmek amacı ile geliştirilmiştir. Buradaki yiyecek değişim tablolarının da yardımı ile beslenmenizi çeşitlendirin.

Sağlıklı kilo ve Egzersiz: Sağlıklı kilonun korunması hem birçok hastalığın önlenebilmesi, hem de gebeliğin sağlıklı olabilmesi ve korunabilmesi için önemlidir. Çok fazla zayıflık ta, çok fazla şişmanlık ta başarılı bir hamilelik şansını tehlikeye atar.

Sağlıklı kilo herkes için standart değildir. Gebe kalmadan önce ideal kilonuz için doktorunuza danışmanız önemlidir. Kilo değişiklikleri ani olmamalı, uygun bir süreye dağılmalıdır. Bu konuda doktorunuzdan yardım alın.

Bol Miktarda Meyve, Sebze ve Tahıl Tüketin: Sağlıklı beslenmenin temel taşları meyve , sebze ve tahıllardır.Bu gruptaki besinler lifler ve yaşam için zorunlu vitamin ve mineraller açısından çok zengindirler.Aynı zamanda birçok çalışmanın sağlık açısından önemini gösterdiği fitokimyasallar açısından zengindirler.

Bu yiyecek grupları içinde değişiklikler yapmak önemlidir. Çünkü bu gruptaki değişik besinlerde farklı maddeler bulunur. Hamileliğin ilk dönemlerinde çok gerekli olan Folik Asid bakla, yeşil lifli sebzeler, karnabahar, brokoli ve taneli tahıllarda bulunur.C Vitamini meyveler (özellikle turunçgiller), domates, biber ve yeşil sebzelerde bulunur. B6 Vitamini patates, muz ve bütün tahıllarda bulunur.Beta Karoten koyu yeşil ve koyu sarı sebzelerde bol miktarlarda bulunur.

Sature Yağ ve Kolesterolü düşük yiyecekler yiyin:Yağlar vücuttaki bazı hücrelerin yapımında ve vitaminlerin emiliminde önemli rol oynarlar. Ancak sature yağlar ve kolesterol gibi bazı yağ grupları obesite ve arterioskleroz gibi bazı kronik hastalıkların oluşmasına sebep olabilirler. Obesite, arterioskleroz ve kronik hastalıklar döllenme yeteneğini etkiler ve hamilelikteki riskleri arttırır.

Genel tavsiye yiyeceklerle alınan yağın toplam kalorinin % 30 unun üzerinde olmamasıdır.Diyetle alınan üç tip yağ vardır: Sature, poliansature ve monoansature yağlar. Sature yağlar toplam kalorinin % 10 unu geçmemelidir. Bu yağ tipi damar tıkanıklığından sorumlu tutulmaktadır.

Hayvansal gıdaların çok fazla tüketilmesi kan kolesterol düzeylerini arttıracaktır. Bütün hayvansal gıdalar, özelliklede yumurta sarısı, karaciğer ve diğer sakatatlar kolesterol içermektedir. Günde 300 mg ın altında kolesterol alınması önerilmektedir.

Yiyeceklerinizdeki Şeker Oranını Ilımlı Düzeylerde Tutun: Aşırı şekerli yiyecekler dişlerde çürümelere yol açacaklardır. Ayrıca pastalar, tatlılar gibi şekerli yiyecekler ideal kilonuzu korumanız açısından tehlike oluşturacaklardır. Sağlıklı bir gebelik için şeker tüketiminizi ılımlı düzeylerde tutmalısınız.

Yiyeceklerinizdeki Tuz ve Sodyum Oranını Ilımlı Düzeylerde Tutun: Çoğu kişilerde tüketilen aşırı tuz hipertansiyona sebep olmaktadır. Hipertansiyon kalp krizi riskini arttırmaktadır. Hamile kalmak isteyen kadınlarda hipertansiyonun oluşması hamilelik esnasındaki riskleri arttırır.Genellikle günlük sodyum alımının 2400 mg ile sınırlandırılması önerilmektedir.( 1/4 çay kaşığı tuz 500 mg sodyum içermektedir)

Yediğimiz birçok yiyecekte

ve tuzda sodyum bulunmaktadır. Özellikle konservelerde ve hazır gıdalarda sodyum oranları yüksektir. Bu yüzden yiyeceklerin etiketlerini mutlaka okuyun ve tuzdan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışın.

Lifli Yiyecekler Tüketin: Lifli yiyecekler sağlıklı yaşam için önemlidir. Sindirimi kolaylaştırırlar, bazı kanserlerin oluşumunu önlerler, kan şekeri ve kolesterol düzeylerini dengelerler. Genellikle yaşa bağlı olarak günlük 20-35 gr besinsel lif tüketilmesi önerilmektedir. Eğer bu düzeylerde besinsel lif tüketmeye karar verdiyseniz bunu aşamalı olarak arttırın ve 8 fincan sıvı almaya özen gösterin.

Çözünebilir ve çözünemez olmak üzere iki tip besinsel lif vardır ve her ikisi de sağlık açısından önemlidir. Çözünemez lifler bütün tahıllar, taze meyve ve sebzede bulunur. Çözünebilir lifler ise kuru fasulye, bakla, yulaf, arpa , patates, elma ve armutta bolca bulunur.Genellikle bu besinler her iki tip lifi de farklı miktarlarda içerirler.

Alkol Tüketiminizi Sınırlandırın veya kesin: Hamileliği planlayan bir ailede hem anne hem de baba adayı alkol tüketimini sınırlandırmalıdır. Alkol tüketimi doğacak bebeğinizde ciddi doğumsal bozukluklara sebep olabilir. Alkol boşuna alınan kaloridir ve besin dengenizi bozar. Fazla alınan alkol şişmanlık, hipertansiyon ve birçok sağlık problemlerine yol açabilir.

Kafein Tüketiminizi Sınırlandırın: Kafein ile kronik hastalıklar arasında direk bir ilişki açıkça saptanamamıştır. Ancak fazla miktarlarda alınan kafeinin sağlık üzerine bazı olumsuz etkileri vardır. Her kişinin kafeine karşı toleransı değişiktir. Genellikle çok kişi günlük 500 mg ın üzerindeki kafeini (3-4 küçük fincan kahve) tolere edemez. Bu tip kadınların hamileliklerinde kafein miktarını azaltmaları önerilir.

Kafein merkezi sinir sistemi üzerine etkili olarak aşırı gerginlik ve dikkat dağınıklığına sebep olabilir. Hamileliği planlayan ailelerde hem anne hem de baba adayının kafein alması gerginliğe sebep olabileceğinden ve bu da döllenme yeteneğini etkileyebileceğinden sınırlandırılmalıdır. Kafeinin bırakılması esnasında baş ağrısı ve yorgunluk gibi belirtiler ortaya çıkabilir. 2-4 haftalık bir sürede kademeli olarak bırakmak bu belirtilerin aşılmasında faydalı olabilir.


Pek çok kişi yazın hala istediği formda olamamaktan şikayetçi. Bazı kişiler biraz zayıfladıysa bile istediği yerlerden (göbek, bel, basen) incelememekten yakınıyor. Normal diyet programlarında kişiler zayıflasa bile çoğu kişide daha çok yüz bölgesi inceliyor. Ama aşırı yağlı bölgelerde pek incelme olmuyor.

Sizlere 3 haftada, özellikle göbek-bel bölgesinden incelmeyi de sağlayacak özel bir program vereceğim. Ancak öncelikle şu noktayı vurgulayayım: Sadece diyetle bölgesel zayıflama tam olmaz. Beraberinde özel egzersiz ve bazı özel bitkisel mönüler gerekir. Bu programı 3 hafta uygulayın, 21'inci günün sonunda müthiş incelmeyi hayretle göreceksiniz.
Mekik hareketi
Dizlerimiz bitişik ve ayaklarımız birbirine paralel şekilde tabanları yeri gösterirken iki elimizi enseye koyup hızlı hızlı, sık sık ve kesik kesik hareketlerle karnımız acıyana kadar sabah ve akşam ellişer kez bu hareketi yapıyoruz. Bu hareket özellikle karın bölgesindeki kasları kuvvetlendirir, yağ dokusunu harekete geçirir ve yağların yanmasına yardımcı olur.

Sopalı hareket
Bu harekette de bir sopayı ense kökümüze alıp iki elimizi geçiriyoruz. Ayaklarımızı yere sağlam basıp süratli bir şekilde sağa ve sola doğru daha çok kalçadan yukarısını hızlı bir şekilde döndürerek birkaç dakikada bu hareketleri yapıyoruz. Bu haraket karnın yan tarafındaki kasların şekillenmesi ve göbeğin erimesini sağlar.

Bel kasları için mekik
Bir taraftaki kolumuzu, bükülmüş olan diğer taraftaki dizimize doğru hafifçe, sık sık ve seri hareketlerle yakınlaştırmaya çalışıyoruz. Bu hareketi de birkaç dakika dayanabildiğimiz kadar yapmaya gayret ediyoruz. Daha sonra diğer taraftaki ayağımızı ve kolumuzu değiştiriyoruz. Bu hareket karnın yan tarafına doğru olan kasları çalıştırmak için yararlıdır.

Haftanın tek günleri bunları yiyin

Kalkar kalkmaz: 1 bardak ılık ballı limonlu su (içine yarım tatlı kaşığı bal, 10 damla limon konacak).

Sabah sporu: 35 - 40 dakika tempolu yürüyüş yapın. Bol ter atmaya gayret edin. Ardından fotoğraftaki gibi 15-20 dakika spor.

Duş: Ham ipek kese veya kabak lifi ile 5 dakika fırçalar gibi göbek, basen, popo, bel sertçe fırçalanacak. 5 dakika kadar susam yağı, kekik yağı, biberiye yağı, melisa yağı ile aynı bölgeye masaj yapılacak.

Kahvaltı: 1 adet kabuklu yeşil elma, 1 adet sert şeftali

Ara: 2 parmak taze dil peyniri yiyebilirsiniz.

Öğle: 1 porsiyon ızgara tavuk (derişiz), bol rokalı yeşil salata (taze soğanlı).

Ara(saat 15.00): 3-4 yulaflı bisküvi

Ara(saat 17.30): 1 adet yeşil elma.

Akşam: 4-5 kaşık zeytinyağlı fasulye (az yağlı), 1 dilim tam ekmek, mevsim salatası.

Gece: 1 bardak şekersiz tarçınlı ılık light süt. 3-4 fincan rezene çayı, yeşil çay, mısır püskülü, kiraz, avakado yaprağı karışım çayı içilecek.

Yasaklar


* Kolalı, şekerli içecekler

* Kızartma

* Hayvansal katı yağlar (tereyağı, kaymak, yağlı şarküteriler, yumurtanın sarısı, yağlı süt ürünleri, yağlı etler, tavuk - balık derisi, tam yağlı süt)

* Alkol (özellikle bira)

* Beyaz un,

* Beyaz şeker

* Doğum kontrol hapları

* Aşırı gündüz uykusu

* Çikolata

* Yağlı çerezler

* Cips

Zayıflatıcı çayı elinizden düşürmeyin  :
Bir su bardağı için 1-2 adet avakado yaprağı, 1 çay kaşığı yeşil çay, küçük bir tutam kiraz sapı ve mısır püskülü, 1 çay kaşığı rezene tohumu sadece 1-2 dakika kaynatılacak ve hafifçe fokurdadıktan sonra 3-4 dakika demlenmeye bırakılacak. Sonrasında şeker veya tatlandırıcı eklenmeyecek sadece çok ince bir dilim limonla içilecek. Yemeklerden biraz sonra da içebilirsiniz. Akşam mümkün olduğunca erken yenilecek. Sabah ise erken kalkmak önemli çünkü erken kalktığınızda metabolizma hızlanır, sabah sporu ise vücudu canlandırır, harekete geçirir.
 Ender Saraç


Özel diyet gıdaları almadan ya da spor salonuna gitmeden kilo verebilir misiniz? Evet!

Hayatınızda önemli değişiklikler yaparak, paradan tasarruf ederken emniyetli ve kalıcı bir biçimde kilo vereceksiniz.
1. Eliniz abur cubura değil, suya uzansın. İştahınızı yatıştırmanın eldeki en ucuz, en emniyetli yolu bu...

2. Dolapları boş tutun. Hem paradan hem de sizi caydıracak şeylerden tasarruf edersiniz. Etrafınızdaki yiyecek çeşitlerini azaltmanız sizi gereksiz yere atıştırmaktan alıkoyacak.

3. İlham verici bir şeyler yapın. Kilo verdiğinizde giymekten büyük keyif alacağınız bir elbiseyi buzdolanızın kapağına yapıştırarak kendinizi teşvik edebilirsiniz. Göbeğinize ‘piercing'' yaptırmak da zayıflama azminizi artıracak bir fikir olabilir.

4. Baharatları dilediğiniz gibi kullanın. Araştırmalara göre, zencefil, kırmızıbiber, pul biber gibi baharatlar ve bunlarla yapılan soslar vücudunuzun yağ yakma kabiliyetini %25 oranında artırabilir.

5. Kilo vermek için uyuyun. Uykunuzu yeteri kadar almanız, daha fazla enerji elde etmek için yemek yemenizi engeller. Yapılan son bir araştırmaya göre, yeterince uyuyan bir kadının metabolizması %40 oranında artıyor.

6. Gece mutfak seferlerine bir son verin. Araştırmacılar karanlık odaların ve gecenin karanlığının bizi daha fazla yemeye sevk ettiğini belirtiyorlar. Yataya bir saat erken girmeyi deneyin. Evinizde daha neşeli, parlak ışıklara yer verin, hem daha mutlu olacak hem de daha az atıştıracaksınız.

7. Kahvaltıyı kesinlikle sektirmeyin. Gün için gereken enerji yakıtınızı almanızı ve öğle yemeğinde kendinizi daha az aç hissetmenizi sağlar.

8. Doğru bir biçimde atıştırın. Sert bir şeker 20 kalori civarındadır, tüketme süresi 20 dakikaya kadar çıkabilir. 400 kalori içeren bir dondurma külahı ise on dakikaya kalmadan midenizde olur.

9. İçinizden çılgınca yemek yemek geliyorsa, size kendinizi iyi hissettiren müzikler dinleyin. Araştırmacılar müziğin beyindeki, en sevilen yiyeceği yemenin etkilediği merkezi harekete geçirdiğini belirtiyorlar.

10. Yeşil çay için. İsviçre Üniversitesi''nde yürütülen bir araştırmanın sonuçlarına göre, yeşil çay içmek vücudun yaktığı kalori miktarını artırıyor. Günde üç fincan içmeye çalışın.

11. Yediğiniz şeye yoğunlaşın. TV izlerken, bir şeyler okurken, ders çalışırken ya da e-mail''lerinizi yanıtlarken yiyecekleri gözden uzak tutun.

12. Dışarı çıkın. Günde en az yirmi dakikayı dışarıda oturarak ya da yürüyerek geçirin. Güneş ışığı içinizdeki yeme istediğini kontrol etmenize yardımcı olur.




Kadınlar arasında lahana çorbası olarak anılan bu sebze çorbalı diyet, mucizevi bir biçimde bir haftada tam 8 kilo verdiriyor!!!!! Kimi diyetisyenler vücudun bu kadar kısa sürede kilo vermesine karşı çıksa da henüz hiçbir diyetisyen böylesine kısa sürede kilo verdiren bu diyetten kadınları alıkoyamıyor. Yalnız bu diyeti yaparken kendinizi çok fazla yormamalı, bol su içmeli ve ekstra vitamin almalısınız.

Özel lahana çorbası :

 
Malzemeler : 6 adet soğan, kereviz, lahana, biber, domates, patlıcan, kabak, enginar, havuç, maydanoz vs. az tuz Yapılışı : Bütün sebzeleri ufak ufak doğradıktan sonra çorba olacak şekilde su ilave ederek düdüklü tencerede pişirin. Daha sonra dilerseniz blender'da ezerek krema kıvamına getirebilirsiniz.
1. gün İstediğiniz kadar meyve (muz hariç) ve özel çorba

2. gün
İstediğiniz kadar sebze (baklagiller hariç) ve özel çorba


3. gün
İstediğiniz kadar sebze, meyve ve özel çorba


4. gün
5 tane muz, 4 bardak süt ve özel çorba


5. gün
300 gr. kırmızı et, 6 tane domates, özel çorba


6. gün
İstediğiniz kadar yağsız kırmızı et, özel çorba


7. gün
Esmer pirinç, istediğiniz kadar sebze, meyve suyu ve özel çorba

 


Ünlü oyuncu Demi Moore'un meşhur ettiği bu diyet programını altı hafta uygulayarak 13 kilo vermeniz mümkün.

Kahvaltı (Her gün için birini seçin) :

 

1. Bir yumurtayı 165 ml yağsız sütle çırpın ve 50 gr unla karıştırın. Sonra yavaş yavaş 300 ml süt, 50 gr un, yarım tatlı kaşığı kabartma tozu ve bir tatlı kaşığı vanilya tozu ekleyin. Karışımı 15 dakika bekletin. Bir teflon tavayı ısıtın ve büyükçe bir kaşıkla karışımdan bir miktarı tavaya dökün. Hamurun üzerinde kabarcıklar oluşunca diğer yüzü çevirin, yeterince piştiğinde servis yapın.

2. 2 dilim bacon, 2 adet ızgara domates ve 1 dilim kepek ekmeği.

3. Bir küçük elmayı rendeleyip sütle çırpın. 50 gram kepek ekmeği üzerine sürerek servis yapın.

Öğle yemeği (Her gün için birini seçin)

1. Bir küçük sandviçin arasına marul, domates, salatalık, 50 gr. yağsız jambon ve 1 tatlı kaşığı light mayonez koyarak hazırlanmış sandviç.

2. 1 yarım soğanı ve 1 sarımsağı 1 tatlı kaşığı yağla karıştırıp yumuşayana dek kızartın. Bir küçük konserve mantarla dilimlenmiş domates ekleyin ve 10 dakika pişirin. 50 gr. kepekli makarnayı haşlayın, sosu makarnanın üzerine dökün ve bir tatlı kaşığı rendelenmiş parmesan peyniri ekleyin. Üzerine karabiber serperek servis yapın.

3. 50 gram makarnayı haşlayın. Üzerine sos olarak ton balığı, 2 sap taze soğan, maydanoz ve yağsız sebze soslarıyla bir karışım hazırlayın.

Akşam yemeği (Her gün için birini seçin)

1. 150 gram dil balığı üzerine 1 tatlı kaşığı zeytinyağı sürerek ızgarada kızartın. Haşlanmış domates ve brokoliyle servis yapın.

2. Küçük bir patlıcanı yıkayıp doğrayın. Tuzladıktan sonra yarım saat bekletin. Küçük bir kutu konserve domatesi, küçük bir yeşil biberin yarısı ve küçük bir soğanla karıştırın ve 2 yemek kaşığı taze fesleğenle bir tencereye koyup yarım saat pişirin. Patlıcanı 2 tatlı kaşığı una bulayıp 1 tatlı kaşığı zeytinyağıyla kızartın. Domates sosuna ekleyin. Karışımı parmesan peyniri eklenmiş, 50 gram makarna dökerek servis yapın.

3. 1 dilim kuzu etini, iki dometasi ve iki mantarı ızgarada pişirin. 1 tatlı kaşığı sebze sosu ekleyerek, bir orta boy haşlanmış patatesle servis yapın.

Yoğurtlu Diyet Salata

Malzemeler

1 adet göbek salata,
100 gr diyet beyaz peynir,
2 adet salatalık,
100 gr diyet yoğurt,
1 tatlı kaşığı tuz,
2 diş sarımsak

Hazırlanışı

Amerikan göbeği ve salatalığı ince parçalar halinde doğradıktan sonra tabağa yerleştirin. Üzerlerine beyaz peynir rendeleyin. Sarmısakları ezdikten sonra yoğurtla karıştırın. Tuzu ekleyin. Bu karışımı salatanın üzerine döktükten sonra servis yapın.



Bikini Diyeti
Hedef: 6 Haftada 5 kilo.

Günlük kalori: 1400-1450 Kcal


Yaz sezonu yaklaşırken geçen seneki bikininiz içinde kendinizi çok da iyi hissetmiyor, biraz kilo aldığınızı düşünüyorsanız, bu diyetle kendinizi tatile hazırlayabilirsiniz.
Yazın ortasında da haydi diyete denmez ama tatilini Ağustos/Eylül aylarında kullanacak olan ve sahilde biraz daha iyi görünmek isteyenler bu öneriyi değerlendirmek isteyebilir. Yeme şeklinize getireceğiniz azıcık disiplinle, aldığınız kalori miktarını günde 1300-1450 civarına düşürecek ve sadece 6 haftada en az 4,5 ila 5 kilo verebilirsiniz.

Başlangıç için:
Tek yapmanız gereken bu sağlıklı yeme planını eksiksiz uygulamak ve verdiğiniz kilolara hoşçakal demek...


Günde 3 ana öğün yiyin. Menüden istediğiniz gibi seçebilirsiniz ama
her gün aynı şeyleri yemezseniz,vücudunuz daha farklı besleyenleri almış olur.
Günde bir ara öğün tüketin. Eğer toplamda 19 kilodan fazla vermek istiyorsanız, iki ara öğün yiyin.
Menülerde belirtilene ek olarak günde 250 ml yağsız süt, ya da 230 ml soya sütü için. Sütü tek başına içebilir, ya da kahveye koyabilirsiniz.
Asla aç kalmayın. Patates ve tatlı patates dışındaki çiğ, haşlanmış ve buharda pişmiş sebzelerden veya kavun, greyfurt, çilek, ahududu ve böğürtlenden istediğiniz miktarda yiyebilirsiniz.
Bol bol su için. Bu, açlığınızı azaltır ve susuz kalmanıza engel olur. Günde 1.5 litre su içmeye çalışın.


Bu diyetin günlük menüleri:
Bu önerilerin her biri ayrı birer öğün seçeneği olarak sunulmuştur. Her öğünde istediğiniz birini seçebilirsiniz.

KAHVALTI SEÇENEKLERİ
Çay, kahve vs. (Şekersiz)
1- 2 Weetabix veya bir avuç kuru üzüm eklenmiş mısır gevreği üzerine 150 ml yağsız süt. Küçük bir bardak taze sıkılmış portakal suyu.
2- 200 ml yağsız sütü, 100 ml ananas suyu ve küçük bir muzla karıştırıp milk shake olarak içebilirsiniz.
3- Taze greyfurt, küçük bir kap meyveli, az yağlı yoğurt, ince bir dilim tost ekmeği , bir çaykaşığı diyet yağ ve bir çaykaşığı marmelat ya da reçel.
4- Suya kırılmış yumurta, ızgara mantar, 2 dilim tost ekmeği, 2 çaykaşığı diyet yağ ve 2 çaykaşığı reçel, bir avuç kiraz.


ÖĞLE SEÇENEKLERİ
1- 3 köfte kadar et, tavuk, balık (90 gram = 1 porsiyon)
2- İki dilim tost ekmeği, ince bir kat diyet yağ, bol salatalık malzeme ve az yağlı peynir, veya derisiz tavuk, veya karides veya ton balığından oluşan sandviç. Elma ya da armut.
3- 250 ml kadar kremasız, sebzeli çorba, küçük bir sandviç ekmeği ve bir çaykaşığı tereyağ. Bir kap az yağlı meyvalı yoğurt.
4- Üzerinde süzme peynir veya domates ve havuçlu fırında patates. Küçük bir muz.
5- Az yağlı krem peynir sürülmüş bagel, yanında konserve tatlı mısır, meksika fasulyesi ve haşlanmış taze fasulye. Bir küçük kap meyva.
6- Domates sosunda küçük bir konserve sardalyanın yarısı, 2 dilim tost ekmeği Bir avuç üzüm.
7- Derisiz soğuk tavukla doldurulmuş pita ekmeği, su teresi ve 2 çaykaşığı diyet mayonez.


AKŞAM SEÇENEKLERİ
1- Derisiz fırında tavuk göğsü, 2 küçük fırında patates, havuç ve karnabahar. Etsuyu. Bir top meyveli dondurma.
2- Somon buğulama ya da ızgara somon, 4 adet haşlanmış minik patates, bezelye ve brokoli. Bir kase çilek, üzerine 1 top diyet dondurma.
3- 150 gr yağsız biftek (ızgara), yanında küçük bir porsiyon fırında kızarmış patates, mantar ve domates.
4- Orta boy bir porsiyon, derisi alınmış, parçalara ayrılmış tavukla pişmiş makarna ve az miktarda domates sosu. Bir portakal.
5- 100 gr yağsız kutu etiyle yapılmış şiş, soğan ve biber dilimlerini de şişe geçirip ızgara yapın. 4 çorba kaşığı pilav ve yeşillikle servis yapın. Ahududu ve bir top diyet dondurma.
6- Süpermarketlerde satılan herhangi bir hazır yemek. Yalnız kalorisi 400-450'yi geçmemeli. Çilek ya da ahududu.


ARA ÖĞÜN SEÇENEKLERİ
1- 5 - 6 yemek kaşığı sebze yemeği
2- Kitkat (sadece 2 parça), şeftali
3- 2 grissini, bir kase çilek
4- 2 adet tatlı bisküvi, 2 küçük kivi
5- 4 kuru kayısı, 25 gr çubuk kraker
6- Bir şeftali, 2 ceviz
7- 2 küçük (125 ml) kadeh şarap



5 Kilo Vermek için , 5 kilo fazlası olanlar için , sadece 5 kilo vermem gerek diyenler için ...

Sabah 
• Çay (Şekersiz) • 1 kibrit kutusu peynir • 1 tatlı kaşığı bal, reçel • Salata • 2 ince dilim ekmek

 Öğle
• 5 köfte kadar et=tavuk=balık • Salata • 1 ince dilim ekmek veya • 5-6 yemek kaşığı sebze yemeği (Etli veya etsiz -susuz) • 1/2 su bardağı yoğurt • Salata • 2 ince dilim ekmek

Saat 15.00 • 1 porsiyon meyve Saat 17.00 • Çay (Şekersiz) • 2 adet galeta

Akşam 
• Öğle yemeğinin benzeri

Gece 
• 2 porsiyon meyve

Not : Diyeti 7 gün ile 15 gün kadar uygulayabilirsiniz ...


10 Günlük Diyet Örneği :

1. Gün

Sabah: 1 Tane mevsim meyvesi, bir dilim kızarmış kepek ekmeği, şekersiz çay.

Öğle: Bir parça haşlanmış ya da ızgara et. Söğüş domates, şekersiz çay veya kahve.

Akşam: Bir dilim kızarmış kepek ekmeği. İstenildiği kadar yeşil salata, bir tane meyve, şekersiz çay ya da kahve.

2. Gün

Sabah: 1 tane mevsim meyvesi veya bir bardak greyfurt suyu. 1 dilim kızarmış kepek ekmeği.

Öğle: Haşlanmış ıspanak, domates, kereviz salatası.

Akşam: Dilediğiniz kadar meyve salatası. Şekersiz çay ya da kahve.

3. Gün

Sabah: 1 Tane mevsim meyvesi, 1 dilim kızarmış kepek ekmeği, şekersiz çay veya kahve.

Öğle: Haşlama veya ızgara balık. Mevsim meyvesi, şekersiz çay veya kahve.

Akşam: Söğüş domates, yağsız ve etsiz pişirilmiş kereviz yemeği, şekersiz çay veya kahve.

4. Gün

Sabah: 1 tane mevsim meyvesi, 1 dilim kızarmış kepek ekmeği, şekersiz çay veya kahve.

Öğle: 1 Tane haşlanmış yumurta veya bir parça yağsız, tuzsuz peynir. Çok az yağlı fasülye yemeği. 1 Dilim kepek ekmeği, şekersiz çay veya kahve.

Akşam: Çiğ yeşil biber (veya haşlanmış ıspanak) mevsim salatası, şekersiz çay veya kahve.

5. Gün

Sabah: 1 Tane mevsim meyvesi, 1 dilim kızarmış kepek ekmeği.

Öğle: Izgara balık, yağsız mevsim salatası, 1 dilim kızarmış çavdar ekmeği, şekersiz çay ya da kahve.

Akşam: Yağsız ve tuzsuz beyaz peynir, haşlanmış ıspanak, 1 dilim kepek ekmeği, şekersiz çay ya da kahve.

6. Gün

Sabah: 1 Tane mevsim meyvesi, 1 dilim kızarmış kepek ekmeği, şekersiz çay veya kahve.

Öğle: Çeşitli mevsim meyveleri, şekersiz çay ya da kahve.

Akşam: Yeşil salata, domates, bir parça yağsız peynir, mevsim meyvesi, şekersiz çay veya kahve.

7. Gün

Sabah: 1 Tane mevsim meyvesi, 1 dilim kızarmış kepek ekmeği, şekersiz çay veya kahve.

Öğle: Izgara tavuk eti, domates, havuç, haşlanmış lahana, mevsim meyvesi, şekersiz çay veya kahve.

Akşam: Yeşil salata, haşlanmış lahana, mevsim meyvesi, şekersiz çay veya kahve.

8. Gün

Sabah: 1 Tane mevsim meyvesi, 1 dilim kızarmış çavdar ekmeği, şekersiz çay veya kahve.

Öğle: Haşlanmış lahana, bir tane haşlanmış yumurta, şekersiz çay veya kahve.

Akşam: Mevsim meyveleri, şekersiz çay vaya kahve.

9. Gün

Sabah: 1 Tane mevsim meyvesi, 1 dilim kızarmış çavdar ekmeği, şekersiz çay veya kahve.

Öğle: Izgara yağsız et, domates, haşlanmış lahana, şekersiz çay veya kahve.

Akşam: Haşlanmış tuzsuz karnabahar, mevsim meyveleri, şekersiz çay veya kahve.

10. Gün

Sabah: 1 tane mevsim meyvesi, şekersiz çay veya kahve.

Öğle: Haşlama veya ızgara yağsız balık, 1 tane mevsim meyvesi, şekersiz çay veya kahve.

Akşam: Yağsız kereviz yemeği, mevsim meyveleri, domates, şekersiz çay veya kahve.

Not: Diyete en fazla iki defa tekrar edilebilir. İki tekrardan sonra üçüncü kez devam etmek için arada bir hafta aşırıya kaçmadan normal seyirde yemeğe devam edilmelidir.

PARKİNSON
İleride hangi hastalıklara yakalanma riskinizin daha fazla olduğunu merak ediyor musunuz? O zaman vücudunuzun verdiği sinyalleri incelemeli ve önlem almalısınız. Uzmanlar vücudun hastalıkların sinyallerini önceden verdiğine dikkat çekiyor.


Örneğin Amerika'da yapılan araştırmalara göre limon, tarçın ve muzun kokularını alamayan yetişkinlerin 4 yıl içinde parkinsona yakalanma riskinin iyi koku alanlara göre 5 kat daha fazla olduğu açıklandı.


Omurgasında yedi kırık oluşan inşaat mühendisi böyle yürümeye başladı...
İşi gereği bir binada keşif yaparken ikinci kattan düşerek omurgasında 7 kırık oluşan inşaat mühendisi Mustafa Ülker Öncel (46), gördüğü su içi treadmill (Havuzda Koşu Bandı) tedavisiyle yeniden yürümeye başladı.

Prof. Dr. Tunç Alp Kalyon, hastası Öncel ile birlikte düzenlediği basın toplantısında, tedavi yöntemini uygulamalı olarak anlattı.

Prof. Dr. Kalyon, inşaat mühendisi olan Öncel'in, 2 yıl önce iş kazası sonucu yüksekten düşerek omurga ve omuriliğinde hasar meydana geldiğini ve daha sonra buna bağlı olarak iki defa ameliyat geçirdiğini ifade etti.

Kalyon, ''Hastamız bize geldiğinde yürüyemiyordu. Fizik tedavi ve rehabilitasyona ihtiyacı vardı. Havuz içi egzersiz tedavilerine olumlu cevap verdi. Bir yıllık tedavi süresinin ardından da desteksiz yürümeye başladı. Bu tedaviyi her gün terapist eşliğinde 45'er dakika uyguladık'' dedi.

Prof. Dr. Tunç Alp Kalyon, su içi treadmill tedavisinin ''Akuatik Rehabilitasyon'' dediğimiz, suyun fiziksel özelliklerini kullanarak tedavi havuzu içinde yapılan egzersizlerle karakterize olan rehabilitasyon çalışmalarının bir bölümünü ifade ettiğini ve treadmill teriminin ''havuzda koşu bandı'' anlamına geldiğini de belirtti.

Kalyon, Treadmill'in halk arasında inme adı verilen ve vücudun bir yarısının felcine neden olan beyin hasarlarının yanı sıra kaza ve yaralanmalara bağlı felçler, doğuştan ya da sonradan olan spastik felçler, mültipl skleroz (MS), ALS gibi dejeneratif hastalıklar, bazı romatizmal hastalıklar ve ortopedik ameliyatlardan sonra görülebilen yürüme zorluklarının tedavisinde kullanıldığını kaydetti.

Gördüğü tedavi sonrası tekrar yürümeye başlayan Öncel de ''Yaklaşık iki yıl önce iş kazası sonucu yüksekten düştüm. 2 defa ameliyat oldum. Yürüyemiyordum. Gördüğüm bu tedaviden sonra şu anda normal hayatıma döndüm. Desteksiz yürüyorum. Tedavi sırasında hastaların, morallerini yüksek tutması ve doktorların tavsiyelerini yerine getirmesi gerekiyor'' dedi.
 


Evli çiftlerin yaklaşık yüzde 15’i arzu etmesine rağmen çocuk sahibi olamamaktadırlar.Çocuksuzluk, şiddetli çocuk arzusu olan bir çift için, şüphesizki tüm yaşantılarını etkileyen, onları mutsuz ve huzursuz yapan hatta sosyal yıkımlara neden olabilen önemli bir sorundur.


Bir çocuğa sahip olma arzusu sadece kadının veya erkeğin bir isteği olmayıp, ailelerin baskısı, ayrıca her iki cinsin doğasında bulunan biyolojik bir ihtiyaçtır.İki yıllık bir süre içerisinde, düzenli cinsel ilişkiye rağmen, herhangi bir korunma yöntemi kullanılmadığı halde gebelik olmaması halinde kısırlıktan ( infertiliteden) bahsedilmektedir.Gebe kalındığı halde canlı çocuk sahibi olamama halinde ise steriliteden bahsdilmektedir.Normal koşullarda bir kadının gebe kalma şansı evliliğin ilk bir yılı içerisinde düzenli ilişki ile Yüzde 80 civarında olmaktadır.Bu oranlar ikinci yılda yüzde 50’lere, üçüncü yılda yüzde 12’lere, dördüncü yılda ise yüzde 6’lara kadar düşebilmektedir.
Kısırlığın  çok çeşitli sebepleri olabilir.Önceki yıllarda çocuksuzluğun sebebi hemen hemen  her zaman kadında olduğu düşünüldüğü halde günümüzde çocuksuzluk sebeplerinin yarısının hemen hemen yarısının erkeğe ait olduğu bilinmektedir.Nadir de olsa bazı çevrelerde bu düşünme tarzının hakim olduğu maalesef halen zaman zaman görülmektedir.Bir ailede kısırlık problemi varsa hem kadında hem erkekte gerekli tetkiklerin bir arada yapılması gerekmektedir.
Normal yollardan çocuk sahibi olabilmek için en az bir adet fonksiyonel yumurtalığa ( over ) sağlıklı geçirgen bir tüp ( yumurtalık yolu, tuba uterinal ) ve çocuğu taşıyabilecek rahime ( uterus ) sahip olmak gereklidir.Aynı zamanda erkeğinde yumurtayı döllendirebilecek sperm sayısı, yeterli hareket ve normal yapıda sperme sahip olması gereklidir.Dolayısı ile normal yollardan gebe kalmak için kadın ve erkeğin belli şartları taşıması gerekmektedir.
Kısırlık nedenlerine bakacak olursak yüzde 40 kadarının kadına, yüzde 40 kadarının erkeğe, yüzde 20 kadarının çiftlerden ikisine ait olduğunu görmekteyiz.Bu bölümün yüzde10’luk bölümünü ise yapılan araştırmalar sonucunda herhangi bir sebep bulunamayan çiftlerin oluşturduğu bilinmektedir (idiopatik infertilite ).
KISIRLIK NEDENLERİ
Yumurtalığa Ait Nedenler
Yumurtalıklar beyindeki hormonal merkezlere bağlı olarak çalışan organlardır.Yumurtalıklarla ilgili oluşabilen sorunlar olaabileceği gibi hormonal sistemi ilgilendiren sorunlarda da kısırlık ortaya çıkabilir.Yumurtlamanın (ovulasyon) hiç olmaması veya normalden daha uzun zamanda olması kısırlığa yol açmaktadır.Yumurtlamamanın olmaması halinde çoğu zaman adet düzensizlikleride olaya eşlik etmektedir.Ovulasyonun olmaması adet kanamasından itibaren bir dahaki adete geçen sürenin yarısını geçtikten sonra kanda yapılan progesteron hormonu düzeyi ölçümü ile veya ultrasongrafik takiplerle ortaya konabilir.Yumurtalama olmaması halinde buna sebep araştırılırken mutlaka hormon tetkikleri değerlendirilmektedir.Hipotalamus, hipofiz ve over arasındaki hormonal işleyişte ortaya çıkacak aksaklıklar buna sebep olmaktadır.
Tubal Faktör
Daha önce belirttiğimiz gibi yumurta ile sperm hücresinin karşılaştığı ve döllenmenin olduğu yer tüplerdir.Her kadında normal koşullarda 2 adet fonksiyonel tüp mevcuttur.Bu tüplerin sadece geçirgen değil aynı zamanda fonksiyonlarınında normal olması gerekmektedir.Her iki tüpün kapalı olması halinde kendi halinde gebe kalma şansı olamamaktadır.
Tüplerin kapanması değişik sebeplerle olabilemktedir.Bu sebepler arasında ;
a- Her iki tüpün dış gebelik, Tüberküloz veya değişik sebeplerle alınmış olması
b- Spesifik ve non-spesifik enfeksiyonlar
c- Endometriosis
d- Daha önce çocuk sahibi olup tüplerini bağlatmış olmak
e- Karıniçi yapışıklıklara sebep olabilecek müdahaleler geçirmiş olmak yer almaktadır.
Tüplerin tıkalı olması halinde tıkanma sebepleri önem kazanmaktadır.Daha önce çocuğu olan ve tüplerini bağlatmış olan olgunlarda mikrocerrahi yöntemlerle tüplerin açılması denenebilir.Ancak enfeksiyon sebebi ile kapanmış tüpler söz konusu ise bu olgularda tüpler mikrocerrahi ile açılsa bile fonksiyonları bozuk olacağından gebelik oluşma şansı azdır.
Rahime Ait Nedenler
Rahime ait nedneler gebe kalmayı önlemekten ziyade oluşan gebeliğin devamını önleyici rol oynarlar.Özellikle gelişim sırasında oluşan bazı etkenler nedeni ile çift rahim, rahim içerisinde septum (perde) , rahimde normalden küçük olmaması gözlenebilir.Bunun dışında rahimin iç tabakası olan endometrium ile ilgili problemlerde de kanamalar devam edeceği için cinsel ilişki sıklığı etkilenecek ve gebelik oluşmayacaktır.
Hazneye Ait Nedenler
Doğuştan haznenin olmaması  veya kapalı olması ile cinsel ilişkş gerçekleşmeyecektir.Bazı durumlarda kızlık zarı kapalıdır.Böyle durumlarda yapılacak müdahale ile kızlık zarı açılabilmekte ve cinsel ilişki mümkün hale getirilebilmektedir.Ayrıca vaginal enfeksiyon varlığında hazneye boşalan spermlerin aktivitesi etkileneceğinden gebelik sorunları ortaya çıkabilecektir.Rahim ağzından salgılanan sıvının yapısında olan problemlerde spermlerin geçişine izin vermeyerek etkili olabilmektedir.
Cinsel Organlar Dışındaki Nedenler
Özelliikle böbrek üstü bezi, tiroid bezinin normal dışı fonksiyon göstermesi halinde kalp, böbrek, kan hastalıkları, şeker hastalığı, ileri yaş, beslenme bozukluklarında, alkol, sigara alışkanlığı olanlarda gebelik açısında sorunlar ortaya çıkabilmektedir.Ülkemizde özellikle daha önceki yıllarda sık görülen akciğer tüberkülozu veya bağırsak tüberkülozu geçirilmesi sebebi ile tüplerin tıkanması veya rahimin iç tabakasının etkilenmesi söz konusudur.
Psikolojik Nedenler
Gebelikten korkma, çok şiddetli çocuk arzusu, cinsel isteksizlik, haznenin ilişki sırasında kasılması nedeni ile ilişki olmaması (vaginismus) halinde gebelik oluşması mümkün olamayabilir.
Geçirilmiş Enfeksiyonlar
Geçmişte pelvik enfeksiyon geçirmiş olgularda en sık gonore, klamidya enfeksiyonları kısırlığa yol açmaktadır.Enfeksiyonun tekrarlama sıklığı ise tubal harabiyete bağlı olarak kısırlık riskini arttırmaktadır.
Endometriosis
Doğurganlık çağında daha sık görülen ve gerek oluşma mekanizmaları gerekse tedavi  ve gebelik üzerine olan etkileri konusunda pek çok bilinmeyeni içeren bir hastalıktır.Daha ileri yaşlara doğru ve doğurmamışlarda daha çoktur.Normal koşullarda rahimin (uterus) en iç tabakasını oluşturan ve adet kanaması ile atılan endometrium tabakasının rahimin kas tabakası, dış yüzeyi, karın içi üzerindeyumurtalıklarda veya vücudun diğer bölgelerinde yer alması haline endometriosis adı verilmektedir.Bu dokularda her adet ile kanama olması söz konusudur.
Endometriosiste en sık görülen şikayet şiddetli ağrılı adet kanamalarının oluşmasıdır.Özellikle ağrıların adet kanamasının ilk günleri başlaması ve ilerleyen günlerde şiddetini arttırması çok tipiktir.Endoksimetriosisli olgularda görülen bir diğer bulgu da çocuk sahibi olmadaki sıkıntılardır.Her ne kadar bu hastalıktan sorumlu bir gen tesbit edilmemişsede endometriotik dokularda bazı kromozomal bozukluklarla ilgili veriler vardır.
Myom Ve Kısırlık
Myom, doğurganlık çağındaki kadınların yaklaşık yğzde10’sinde görülen  iyi huylu urlardır.Myomların direkt kısırlığa yol açmaları ile ilgili bilgiler kesin değilsede bir yerleşim yerleri, sayıları, büyüklükleri nedeni ile kısırlığa yol açabilmektedirler.Myomlar yerleşim yerlerine göre uterusun en iç tabakası (endometrium), orta kas tabakası (myometrium) ve dış yüzeyi (seroza) göre isimlendirilir.Ayrıca rahim ağzında, rahimi tutan bağlara doğru gelişmiş myomlar da mevcuttur.Kısırlıkla ilgili olarak yerleşim yerleri çok önem kazanmaktadır.
KISIRLIKTA ERKEĞE AİT NEDENLER
Aşılama Gücündeki Yetersizlikler
Sperm kanallarının doğuştan tıkalı olması veya olmaması, veya geçirilmiş enfeksiyonlara bağlı olarak kapanmış olması ile menide sperm hiç olmayabilir (azoospermi). Aynı tablo testis dokusunda sperm yapımı hiç olmaması ilede ortaya çıkabilir.Sperm sayısının azlığı (oligospermi), hareketin azlığı, yapı bozukluğuna bağlı olarak döllenme yeteneği kısıtlanmış olabilir.Bununn dışında bazı kalıtsal hastalıklar ve hormonal bozukluklar erkek ile ilgili problemlere yol açabilir.
Isı
Sıcak su ile sık sık yapılan banyolar veya aşırı dar kullanılan iç çamaşırlar testis ısısını yükselterek spermleri bozabilir.Ateşli hastalıklardan sonrada yaklaşık 1 ay süre ile sperm sayısı düşebilir.
Sistem Hastalıkları
Özellikle erişkinlik döneminde geçirililen kabakulak enfeksiyonu kısırlığa yıl açabilmektedir.Şeker hastalığı veya sarılık, tüberkülız gibi enfeksiyon hastalığı olan erkeklerde sperm geçişi veya kalıcı olarak düşebilir.
İlaç, Sigara, Alkol Kullanımı
Bazı ilaçların sperm sayısını düşürdüğü bilinirken, özellikle devamlı alkol veya sigara kullanımının spermlerde bozukluklara neden olduğu bilinmektedir.
Psikolojik Nedenler
Özellikle stres erkekte cinsel fonksiyon kaybına nedne olabilir.Cinsel güçsüzlük (Ippotans) ise cinsel ilişki olamaması sebebi le kısırlığa neden olabilmektedir.
KISIRLIK TEDAVİLERİ
Cerrahi Tedaviler
Uterus ile ilgili : Rahim yapısına ilişkin doğumsal anomalilerde cerrahi tedavi ile mümkün olan düzeltmeler yapılabilmektedir.Myomların cerrahi müdahalesi yerleşim yerlerine ve büyüklüklerine göre değişmektedir.Özellikle adet düzensizliklerine yol açan, uterusun iç tabakasına bası yapan myomlar cerrahi olarak çıkarılmaktadır.
Tuba uterinaların kapalı olması halinde yapılan ön inlemeler sonucunda tubaların iç yapıları bozulmamışsa, özelikle daha önce çocukları olmuş ve tüplerini bağlatmış olgularda, yaşları genç ise tubal mikrocerrahi yöntemi ile tüplerin açılması alternatif bir tedavi yöntemidir.Myomlar, over kistleri, tubaların uçlarının kapanarak içlerinşn sıvı ile dolması (hydrosalpinx) halinde cerrahi müdahale yapılabilir.
YARIMLI ÜREME TEKNİKLERİ
Kısırlık tedavisinde aslında yukarda bildirilne sıralamada uygulanmalıdır.Ancak bazen yapılan ön tetkikler sırasında elde edilen sonuçlarda kadının bu konuda çok fazla zaman geçirmesi gerektiği dpğrultusunda sonuçlar ortaya çıkmaktadır.Özellikle kadının yaşı bu konuda çok önem kazanmaktadır.Gebelik oranları 35 yaşın üzerine çıkıldığında giderek azalmakta ve 40 yaşın üzerinde yüzde 10’ların altına düşmektedir.Bu dönemde yumurtalıkların menopoza yaklaşmaları ile birlikte yumurtlama tedavilerine verilen cevap azalmaktadır.Aynı zamanda kromozomal anomali riski de artmaktadır.Dolayısı ile de böyle bir olguda aşılama ile çok fazla zaman kaybetmek hastanın aleyhine de olabilmektedir.
Ovulasyon İndüksiyonu : Hormonal olarak yumurtalıkların uyarılması için yapılan tedavilerdir.Özellikle aşılama veya tüp bebek veya mikronjeksiyon uygulaması yapılacak olan olgularda birden fazla oosit elde edevilmek için yapılan tedavilerdir.
Özellikle adet düzensizlikleri veya yumurtlama problemi olanlarda yapılacak yumurtlatma tedavileri ile gebelik elde etmek mümkündür.Bu tedaviler ağızdan alınan ilaçlarla olabileceği gibi daha ileri evrelerde enjektabl uygulamaları ile de yapılmaktadır.Yumurtlama tedavilerinde ön şart en az bir tubanın sağlıklı geçirgen olmasıdır.
Aşılama ( Intrauterin inseminasyon ) : Yumurtama tedavisinde ek olarak gebelik şansını arttırmak için aşılama yapılmalıdır.Çok çeşitli teknikler uygulanmaktadır.Özellikle androlojik faktörlü olgularda sperm parametreleri yıkama işlemi sonrası 5milyon/ml üzerinde aşılama yapabilir.Aşılama ile yumurtlatma tedavisi sonrasında hastanın eşinden alınan ve yıkama işlemi sonrası elde edilen spermler ince bir kateter yardımı ile direkt rahim içerisine verilir.Ağrısız, antestezi gerektirmeyen bir yöntemdir.Aşılama sonrasında hormonal destek yapılmalıdır.Birkaç kez yapılan aşılamalardan sonra gebelik oluşmadı ise bu aşamada laparoskopi yapılması uygun olmaktadır.Bu şekildeHSG’de açık olarak görülen tüplerin yumurtalıklarla ilişkilerinin bozuk olduğu tespit edilebilinir.Böyle bir durumda aşılamaya devam etmenin bir faydası olmayacaktır çünkü yumurta hücresi tüpün içine düşmeyecektir.Laparoskopi ile bu durum düzeltilebilir ise olgu kendiliğinden gebe kalabilecektir.Aşılama uygulamaları için sayı sınırı belirlenmez.Ancak bu döllenme problemi olabileceğide göz önünde bulundurulmalıdır.
TÜP BEBEK TEDAVİSİ
1978 yılında ilk tüp bebek Louisa Brown’un dünyaya gelmesi kısırlık konusunda bir çığır açmıştır.İlk zamanlarda sadece tüpleri kapalı olan kadınlarda uygulanan bu tüp bebek tedavisi günümüzde farklı sebeplerle kullanım alanı bulunmaktadır.Aşılamaya göre farklı sperm ve oositin vücut dışına alınarak burada döllendikten sonra bölünme safhalarında uterusa transfer edilmesidir.
TEKRARLAYAN DÜŞÜKLER
Geçmişinde 3  veya daha fazla düşük yapmış kadınlarda tekrarlayan düşüklerden bahsetmek mümkündür.Bu gebeliğin düşük olarak adlandırılması için 20 gebelik haftasından önce veta düşük meteryalinin 500 gr’dan küçük olması gerekmektedir.Daha önce bahsettiğimiz gibi gelişim sırasında oluşan bazı doğumsal anomalilerdüşüklere yol açabilemektedir.Bu anomaliler arasında T şeklinde uterus bikornis, septumlar sayılabilir.Bir başka sebepte rahim ağzındaki yetersizliklerdir.Böyle bir tespit halinde servix gebeliğin 3. Ayı civarında dikilmelidir (serklaj). Etki mekanizmaları tam bilinmemekle birlikte enfeksiyonların özellikle gebelikte geçirdikleri takdirde düşüklere yol açtıkları bilinmektedir.Bu enfeksiyonların arasında özellikle Toxoplasmosis gebelikte geçirilmesi tehlikeli enfeksiyonlardandır.Tekrarlayan düşüklerin en sık sebebi olarak gösterilen kromozom anomalilleridir.Çoğu zaman bu olgularda sebep bulunmaz.Düşükleri olan olgularda mutlaka anne ve babadan kromozom analizi yaptırılmalıdır.Tiroid hastalıkları,, diyabet ve polikistik over sendromlu olgularda tekrarlayan düşükler görülebilmektedir.

PROSTAT KANSERİ
Prostat kanseri, artan teknoloji ve tanı ve tedavi yöntemlerine rağmen tüm dünyada erkek kanser ölümlri arasında ikinci sıradadır.Hastaların %30’unda hekime başvurup ilk tanı konduğunda kanser ne yazıkki ilerlemiş durumda yakalanmaktadır.Prostat kanseri asıl olarak yaşlı erkeklerin hastalığıdır.50 yaşından önce görülmesi oldukça enderdir.
PROSTAT KANSERİ NEDEN OLUŞUR, PROSTAT KANSERİ NEDENLERİ
Prostat kanserinin gelişiminde erkeklik hormonunun (testosteron) rolünün dışında kesin olarak bir neden kanıtlanamamıştır.Erkeklik hormonunun vücutta üretildiği başlıca organ bilindiği gibi testislerdir.Yıllar öncesinde yapılan araştırmalarda testisleri alınan erkeklerde prostat kanserinin gelişmemesi hormon teorisi üzerinde yoğunlaşılmasına neden olmuştur.Bu faktörün yanında bir takım olası faktörlerde vardır; Kırmızı et, hayvansal yağlardan zengin diyet, genetik faktörler ( ailesel, ırksal yatkınlıklar ), çevresel toksin ve ağır metallere maruz kalma (kadmiyum vb. ), viral enfeksiyonlar…


Özellikle ailede, baba, amca, dayı, dede gibi yakın akrabalarda prostat kanseri olanlarda normal nüfusa oranla prostat çıkma olasılığı biraz daha arttığondan bu kişilerin beslenme şekline dikkat etmeleri ve daha erken yaşta ( 45 yaş ) prostat ile ilgili kontrollerini yaptımaları gerekmektedir.
PROSTAT KANSERİNİN BELİRTİLERİ
Prostat kanseri aslında oldukça yavaş ilerleyen bir kanserdir ancak burada şu soru akla gelebilir ; “Neden bu kadar insan bu kanserden ölüyor?” gerçektende söylenildiği gibi erkek kanser ölümleri arasında ikinci sırada izlenmesi ancak yavaş ilerleyen bir kanser olduğunun söylenmesi bir çelişki gibi gelebilir.Bunun başlıca nedeni prostat kanserinin kendine has, kanser düşündürecek, hastayı hekimine yöneltecek bir bulgusunun veya belirtisinin olmamasıdır.Bu yüzdendir ki hekime başvuran hastaların %30’unda kanser prostat dışına yayılmıştır.Söylenildiği gibi hiçbir bulgu olmayabilir, ancak karnın alt bölümünde künt vasıflı bir ağrı, acil işeme ihtiyacı,  işemeye başlanıldığında güçlük, idrar yapma sırasında ağrı, zayıf idrar akımı, damlama, kesik kesik idrar yapma, gece 2 veya daha fazla idrar yapma, mesaneyi tam boşaltamama, idrar yoluyla kanama, meni ile birlikte kanama, bel ve kalça bölgesinde ağrı, iştah kaybı, kilo kaybı gibi bulgular görülebilir.Böyle bir durumda mutlaka bir üroloji uzmanıyla görüşmeli ve muayene olunmalıdır.Bulguların büyük çoğunluğu dikkat edilirse prostatın iyi huylu büyümesinin belirtileri ile yanıdır.
PROSTAT KANSERİ TEDAVİSİ VE YÖNTEMLERİ
Daha önce pek çok kez belirtildiği gibi prostat kanseri oldukça yavaş ilerleyen bir kanserdir ve paniklemeye veya acil larar vermeye gerek yoktur.Prostat kanserinin tedavisi evresine göre hekim ve hastanın birlikte konuşup karar vermesiyle planlanmalıdır.
PROSTAT KANSERİNİ BİR MÜDAHALE OLMAKSIZIN İZLEME
PSA sayesinde çoğunlukla erken evrede saptanan prostat kanseri yavaş ilerlemesi sebebiyle ve şartlarda uygunsa hiçbir tedavi uygulanmaksızın sıkı takip altına alınbilir.Bu şekilde hastalığa bağlı bağlı herhangi bir problem olmaksızın 10 yıla yakın süre yaşama şansı olabilir.Şayet hasta 50 veya 60’lı yaşların başında ise genellikle bu yöntem seçilmez.Çünkü bu yaş grubunun daha uzun süreli yaşayacağı öngörüldüğünden kanser daha fazla büyüyecek ve mutlaka birün başka bir tedaviye ihtiyaç duyulacaktır.Bununla birlikte önceden küçük ve sakin olan kanser hücreleri yıllar içerisinde saldırgan bir hal alabilirler ve tedavileri imkansız hale gelebilirler.
RADİKAL PROSTATEKTOMİ
Prostat bezinde sınırlı kanserler için en kesin tedavi yöntemi ;  prostat bezinin tüm elemanları ile birlikte cerrahi olarak çıkarılmasıdır ve bu radikal prostektomi adı verilen ameliyat yöntemi ile yapılmaktadır.Teknik olarak oldukça güç bir ameliyat olan radikal prostatektomi, özellikle son 20 yılda gelişen teknolojiler ve deneyin artışının yardımıyla çok daha fazla sayıda ve hızlı yapılabilmektedir.
IŞIN TEDAVİSİ ( RADYOTERAPİ )
Burada kanser hücrelerini öldürmek amacıyla çok güçlü X ışınları yada diğer radyoaktif ışınlar kullanılmaktadır.Bu tedavi seçeneği yaşlı, sağlık durumu kötü, ek hastalıkları olan, cerrahiye dayanamayacak veya cerrahiye gerek görülmeden hastalarda tercih edilebilir.
RADYOAKTİF IMPLANTASYON ( BRAKİTERAPİ )
Prostat içerisinde 3-4 mm boyutlarındaki radyoaktif çekirdeklerin yerleştirilmesi olayıdır.İşlem için yardımcı olarak ultrason kullanılır ve ultrason rehberliğinde yerleştirme gerçekleşir.Bu şekilde dışarıdan verilen radyoterapiden hem daha güçlü bir etki oluşturulur, hemde komşu doku ve organlara daha az zarar verilmiş olur.Çekirdeklerdeki radyasyonun tamamen tüketilmesi ortalama 1 yılı bulmaktadır.
KRİYOTERAPİ
Türkçesi dondurarak tedavi olan bu tedavi çeşidinde amaç; neredeyse prostatı bir buz topu haline getirip kanser hücrelerini öldürmektir.5-7 arası sayıdaki ince metal çubuklar ultrason yardımıyla prostat içine yerleştirilir.Bu yöntem için kasnser prostatta sınırlı olmalı, cerrahi veya radyoterapiye dayanılmayacak kadar sağlıksız olunmalı, hasta cerrahiyi veya radyoterapiyi istemiyor olmalıdır.Bu yöntemin oldukça yeni bir yöntem olması, yaygın kullanılmaması, ilk denemede tüm kanser hücrelerini öldürmemesine bağlı %90 iktidarsızlık gelişmesi, uzun dönem sonuçlarının bilinmemesi kriyoterapi ile ilgili akılda kalan soru işaretleridir.
HORMONOTERAPİ
Prostat kanseri daha önceden bahsedildiği gibi erkeklik hormonuna bağlıdır ve onun sayesinde geliştiği kabul edilmektedir.Eğer kanser prostat içerisindedeğilde organın dışına, komşu  veya uzak organlara yayılmışsa bu durumda tamamen farklı bir tedavi şekli üstlenilirki o da hormon tedavisidir.Amaçta androjenin bir şekilde prostatı etkilemesinin önlenmesidir.Bu ilaçlar yada vücutta üretilen androjen hormonlarının çoğunun üretimini durdururlar yada kanser dönüşümünü yapan hormonları bloke etmeye çalışırlar.
CERRAHİ TEDAVİ
Hormonoterapide kullanılan ilaçların ister istemez bir maliyeti vardır.Ayrıca hastalar hastaneye bağımlı olmakta ve her 3 ayda bir hastaneye gitmektedirler.İalç tedavisinden daha güçlü  ve etkin olan hormon tedavisi yöntemi, her iki testisin küçük bir ameliyatla alınmasıdır.Bu şekilde %90 androjenin kaynağı kurtulmuş olur.Eğer hasta diğer saplık nedenleri ile hormon tedavisini tolere edemiyorsa, ilaçları düzenli alamıyorsa bu yöntem tercih edilebilir.Tabiki erkek psikolojik yapısında testislerin alınmasının yapacağı psikolojik tramva da göz önünde bulundurulmalı ve uygun olmayan hastalara bu işlem yapılmamalıdır.İlaç ve cerrahi ile yapılan yapılan hormon tedavileri sonucunda kilo alma, sıcak basması, memelerde azda olsa büyüme, iktidarsızlık, kemik erimesi, kansızlık gibi yan etkiler gelişebilir.




Prostat erkekler için çok önemli bir organdır.Salgısıyla çocuk sahibi olmada gerekli bir bezdir.Her organ gibi prostatında çeşitli rahatsızlıkları olur.Özellikle ileri yaşlarda bu rahatsızlıklar kendini daha belirgin gösterir.
Prostat sadece erkeklerde bulunan önemli bir organdır.Her organ gibi prostatında çeşitli rahatsızlıkları olur.Özellikle ileri yaşlarda bu rahatsızlıklara yakalanma olasılığı yüksektir.
Prostat hastalıklarını  3 ana başlık altında toplayabilir ;
1- Prostatın ani ve kronik iltihaplanması ( Prostatitler )
2- Prostatın iyi huylu büyümesi ( BPH )
3- Prostat kanseri
PROSTAT NEDİR ?
Prostat bezi sadece erkeklerde olan bir organdır.Büyüklüğü bir kestane kadardır ve boyutlara yaklaşık olarak  25 yaşında ulaşır.Prostatın temel görevi ; sperm hücrelerinin taşınmasında görevli meni içerisinde yer alan sıvıların %15-20’sini üretmektedir.Ayrıca prostatın konumu gereği içinden idrar yolu geçmektedir.

PROSTAT HASTALIĞI NEDEN OLUŞUR ?
Prostat hastalığında yaşın önemi : Yaş ilerledikçe BPH (prostatın iyi huylu büyümesi ) ve prostat kanseri riskide artar.50 yaş altında %20-25 oranında olan BHP , 50 yaş üstünde %50 daha ileri yaşlarda %80’e varan oranlarda görülür.Prostat kanserli hastalarında büyük bir yüzdesi 65 yaş ve üstüdür.
Soyçekim : Özellikle ailesinde prostat kanseri olanlarda hastalık ortaya çıkma olasığı 2 kat arttığından kontrollere daha erken yaşta başlanılması gerekmektedir.
Irk : Prostat kanseri, beyaz ırkta ;  özelllikle Kuzey Amerika ve İskandinav kökenlilerde sık, Amerikan zencilerinde daha sık, buna karşın sarı ırkta çok daha düşük oranda görülür.Bölgesel beslenme farklılığıda prostat kanserine erken olmaktadır.
Beslenme : Hayvansal yağ ve kırmızı etten zengin beslenmede testosteron hormon üretimi artmasına bağlı kanserin gelişmesinin hızlandığı, aksine tahıl ağırlıklı lifli gıda ile beslenmenin ve soyalı ürünlerin falza kullanılmasının koruyucu olabildiği düşünülüyor.
PROSTATİT NEDİR ? PROSTATİT ÇEŞİTLERİ, PROSTATİT BELİRTİLERİ, PROSTATİT NEDENLERİ
Prostatitler, 20-45 yaş grubunu arasında izlenen ve prostat bezinin iltihaplanmasına bağlı birtakım bulgular içeren hatalıklar grubudur.Günümüzde prostatit tedavi seçeneklerinin geliştiği görülür.Buna rağmen ürolojinin tedavide zorlandığı inatçı, tedavisi uzun süren, tam ve net sonucun hemen alınamadığı bir hastalık grubu olduğunuda belirmek gerekir.
Prostatirler 4 ayrı çeşit klinik tabloyu barındırır ; bunlardan birincisi Akut Bakteriyel Prostatittir.Prostatitler arasında en ender izlenenancak klinik olarak en ciddi ve tehlikeli olanıdır.Şikayetler aniden başlar.Yüksek ateş, üşütme, titremei idrarı hiç yapamama veya damla damla idrar yapma, idrar yaparken şiddetli ağrı ve yanma, sık ve acil idrar yapma hissi, şiddetli, makata doğru yayılan bir ağrı ve bazen kanlı idrar yapma en yaygın izlenen bulgulardır.Hastalığın gelişimindeki temel mekanizma mikropların üretradan içeriye doğru ilerleyerek prostat kanallarına ulaşması ve burada hızlı çoğalarak şiddetli bir enfeksiyona neden olmalarıdır.Bu rahatsızlık şüphesi olan hasta hızla bir üroloji uzmanına görünmelidir.Zira prostata yerleşen bu bakterilerin kana karışıp ciddi bir klinik tabloya neden olabileceği unutulmamalıdır.Akut Bakteriyel Prostat ile hastaneye başvuran hastaların öenmli bir bölümü 2 veya 3 gün hastaneye yatırılarak tedavi edilebilir.Tedavide öncelikle hastalara güçlü enjektabl antibiyotikler başlanır ve hastalığın hafiflemesinin ardından hatalar taburcu edilirler.Fakat antibiyorik tedavisi ortalama 1 ay civarında devam etmektedir ki bu hastalığın kronikleşmesinin önüne geçilebilsin.
Prostatitin diğer bir çeşit Kronik Bakteriyel Prostatitidir.Bu olayın temelinde  de mikroplar yatar.Ancak bu grup porstatitler daha az önem arzeden belirtilerle seyreder ve yaşamı tehdit edici boyutu yoktur.Sık ve zorlu idrar yapma, hafif ateş sırtın alt bölümüned ağrı, makata vuran ağrı yine görülebilir ancak bu grubun özelliği belirtilerin ara ara ortaya çıkmasıdır.Bu nedenle bu prostatit grubunun diğer ismi Tekrarlayan Prostatittir.Prostat dokusuna antibiyotiklerin etki etmesi zaman aldığından tedavisi için uzun süreli ve prostat dokusuna geçebilen antibiyotikler denenmelidir.
Üçüncü sırada yer alan prostatitler Kronik Abakteriyel Prostatitlerdir.En sık görülen ve ne yazıkki tedavisi en güç olan gruptur.Bu nedenle hekimin amacı hastalığın tamamen tedavi etmekten ziyade hastanın rahatlatılması, bulgu ve belirtilerin en aza indirilmesi olmalıdır.Belirtlilerine bakıldığında en sık belirtisinin boşalmadan önce veya sonra özellikle testislerin altından başlaıp makata vuran bir ağrı ve rahatsızlık hissi olduğu görülür.Bu ağrı ve rahatsızlık hissi göbeğin alt kısmında ve peniste de olabilir.Ayrıca sık ve az idrar yapma, idrar yaparken yanma gibi bulgular olabilir.Cinsel fonksiyonlar bir miktar zayıflayabilir ancak ereksiyona kalıcı herhangi bir olumsuz etkisinin olmadığı bilinmektedir.Nedeninin ne olduğu düşünüldüğünde maalesef tüm bulgular teori bazındadır ve kesinleşmiş bir neden ortaya konamamaktadır.En güçlü teori önceki dönemlerde geçirilmiş mikrobik enfeksiyonlar teorisidir.Cinsel yolla geçen akıntılı hastalıkların tam olarak tedavş edilmemesi durumunda bu tip bir rahatsızlığa neden olabileceği unutulmamalıdır.Ancak Koli Basili ( E.coli ) adı verilen idrar yolu enfeksiyonlarının en sık nedeni olan bakterilerin cinsel ilişki ile geçen hastalıklardan daha sık olarak prostatite neden olacağıda unutulmamalıdır.
Diğer bir neden idrarı yapmaya engel bir durumun anormal işemeye neden olmasıdır ki bu anatomik  veya fizyolojik alt idrar yollarının darlığı ile ilgilidir.Kronik abakteriyel prostitte üçüncü neden otoimmun yada kabaca alerjik bir reaksiyon olabilir.Prostat sıvısının tetkiki esnasında burada alerji ile ilgili ajanların saptanması bunu akla getişmiştir.
Stres ve psikolojik gerginlik içinde olan insanlarda idrarı tutan kasın çokça kasılması yukarıda bahsedilen mekanizma ile bu hastalığa daha sık yakalanmasına neden olabileceği bilinmektedir.Bununla birlikte uzun yıllar bisiklet ve motosiklet kullanma, sürekli oturarak çalışan bir meslek grubunda olma ( uzun yol şöförlüğü vs. ) yine bu hastalığın gelişiminde etkili olabilir.
PROSTATİT TEDAVİSİ
Tedavi yöntemlerine bakıldığında tüm prostatit tiplerinde antibiyorik tedavisi temel yöntemdir.Eğer miktobiyolojik tetkikler neticesinde prostat sıvısında mikrobik ajan saptanmışsa buna uygun antibiyotik tedavisine başlanır.Saptanmazsa yani prostat sıvısında üreme olmazsa prostat dokusuna en çok girebilen antibiyotik grubundan bir ilaç tercih edilir ve 4-6 hafta kadar bu antibiyotikler hastaya verilir.Ancak bunların karaciğere yan etkileri olabileceğinden hastalar belirli aralıklarla karaciğer fonksiyon testleri ile kontrol edilmelidir.Bunun yanında prostatit hastalarına antibiyotiğin yanına mutlak surette antiromatizmal ilaç olarak bilinen ağrı kesicilerin özel bir türü de eklenmelidir.Bunu amacı ağrıyı kesmekten çok iltihabı reaksiyonun başlamasını engellemektir.Şayet prostatitli hastada işeme ile ilgili bulgular rahatsız edici düzeyde ise yani hastanın yaşam kalitesini bozuyorsa bu hastalara işemeyi rahatlatıcı Alfa Broker adı verilen ilaçlar ilaveten verilir.İlaç tedavisine rağmen işeme bulguları düzelmeyen ve ürodinamik tetkikler ile prostatın şişkinliğine bağlı olarak işemeyi zorlaştırdığı kanıtlanan hastalara T.U.I.P ( Tansuretal prostat insizyonu ) veya T.U.R.P ( Transüretal prostat rezeksiyonu ) ismi verilen kapalı prostat ameliyatları denenebilir.Fakat bütün rahatsızlıkların geçeceği gibi bir beklentinin olmaması özellikle belirtilmelidir.
Kronik prostatitlerin tedavi aşamasında tüm ilaçların yanında konservatif tedavi adı verilen ve hastanın yaşam tarzında yapacağı bir takım değişiklikleri kapsayan davranışlarda mevcuttur.Bunların başlıcaları şunlardır ;
Diyet Düzeni : Acı, ekşili ve baharatlı gıdaların tüketilmemesi, asitli içeceklerden uzak durulması
Cinsel Yaşam : Düzenli bir cinsel yaşam, daha doğrusu düzenlib ir boşalma planlanması çok önemlidir.Haftada 1-2 arasındaki boşalmanın hastalıkları oldukça rahatlattığı ancak arka arkaya boşalmaların prostatit  belirtilerini şiddetlendirdiği bilinmektedir.Bununla birlikte uzun süre boşalmamanın yine hastaların şikayetlerini arttırdığı unutulmamalıdır.
Oturma Banyosu : Hastalara önerilen haftada 3-4 gün dayanabildikleri derecede sıcak suya en az bel yüksekliğinde oturmaları ve 15-20 dakika bu şekilde beklemelerinin de tedavi edici olmasa da oldukça rahatlatıcı bir yöntem olduğu bilinmektedir.
Defeksiyon hastalar mutlaka hergün büyük tuvaletlerini düzenli yapmalı ve kesinlikle kabız kalmamaya özen göstermelidir.Bunlara ilaveten prostata direkt olarak bası yapan koltuklarda oturma, idrarı uzun süre tutma ve biriktirme, ayaklarda üşüme prostatitli hastaların iyileşmeni geciktiren ve şikayetlerini şiddetlendiren nedenlerdir.Hastalar mutlaka bunlara dikkat etmelidir.
Prostatit sınıflanmasında 4. Grubu  Prostatın Asempomatik Enfeksiyonu oluşturur.Burada herhangi bir bulgu, belirti ve şikayet yoktur.Herhangi bir nedenle prostat bezinin bir parçasının biopsi alarak incelenmesi veya ameliyatla çıkarılan prostat dokusunun patolojik incelenmesi neticesinde tanı konur.Herhangi bir önemi yoktur ve herhangi bir müdahale gerektirmez.
PROSTATIN İYİ HUYLU BÜYÜMESİ ( BHP )
Prostatın, iyi huylu büyümesi, ( BPH ) prostatın ikinci sıklıkla izlenen hastalığıdır.Bu rahatsızlık özellikle 45-50 yaşından sonra kendini hissettirmeye başlar.” Neden BHP olunur?” sorusunun en temel yanıtı şüphesiz erkek olmaktır.Zira BPH nedenleri  DHT isimli hormon, büyüme faktörleri ve yaşlanmadır.Hastalığın belirtileri ise idrar başlatma güçlüğü, idrar kesesini tam olarak boşaltamama, ıkınarak idrar yapma, kesik kesik idrar yapma, acil idrar yapma isteği, gece 2 veya daha fazla idrara çıkma ve zayıf idrar yapma şeklindedir.BHP sadece idrar konusuyla rahatsız edici bir hastalık olmakla birlikte kalmayıp başka rahatsızlıklara da enden olabilir.En korkulan BPH komplikasyonu böbrek yetmezliğidir.Zira idrar kanalında büyümüş prostat gibi bir engelin oturmasına bağlı idrarın tam olarak boşalmamasıyla, böbreklere yansımasına bağlı olarak böbrek yetmezliğine neden olabilir.Bunun haricinde mesaneden tam olarak atılmayıp orada devamlı kalan bir miktar idrara bağlı olarak tekrarlayan idrar yolları enfeksiyonuna ve mesane taşlarının oluşmasına  da neden olur.
PROSTAT BÜYÜMESİNİN TEDAVİSİ YÖNTEMLERİ
Hangi BHP hastasının tedavi edileceği ve hangisinin izleneceği hekimden hekime değişmektedir.Eğer bir BPH hastası herhangi bir aktivite planı yaparken önce o yöredeki tuvaletleri kafasında haritalıyorsa, sabah uyandığında tüm gece tuvalete kalktığı için yorgun ve gergin ise, işeme problemleri yüzünden kendini eve daha bağımlı hissediyor ve kendi sosyal yaşamını kısıtlıyorsa artık tedaviye ihtiyacı vardır.BHP tedavini başka 2 ana başlık altında toplayabilir.İlaç tedavisi ve cerrahi tedavi.İlaçla tedavi olan hastaların yaşamlarında yapacakları küçük değişikliklerle daha rahat olacakları unutulmamalıdır.Akşam 20:00’den sonra gereksiz su ve idrara çıkarıcı ( çay, kahve vs. ) sıvılardan uzak durmak sık sık idrar yapmayı denemek ve idrar kesesinin bu şekilde sürekli boş kalmasını sağlamak, alkol  ( özellikle bira ) kullanmamak, çok mecbur kalmadıkça nezle ve grip için tavsiye edilen ilaçları kullanmamak, uzun süre oturmamak, ayakları üşütmemek, kabız kalmamak bu değişikliklerden akla ilk gelenlerdir.BHP’nin cerrahi tedavisinde iki yöntem kullanılabilir.Bunlar halk arasında bilinen tabiriyle açık ameliyat ve kapalı ameliyattır.Hastanın ameliyatının açık mı kapalı mı olacağı prostatın boyutu ile ilgilidir.

GRİP ( İNFLUENZA) NEDİR?
Grip, solunum yollarının çok bulaşıcı bir hastalığıdır.Grip veya influenza virüsü adı verilen bir virüs tarafından oluşturulur.Esas itibarıyla, yukarıda değinmiş olduğumuz soğuk algınlığı virüsleri kapsamında incelemekle birlikte, grip hastalığı bir çok yönden, soğuk algınlığından farklıdır.Bu nedenle, grip hastalığını ayrıca incelemekte yarar vardır.
BÜTÜN GRİP VİRÜSLERİ AYNI MIDIR ?

Grip virüsünün A, B ve C isimleri verilen  3 tip, bulunmaktadır.
  • A ve B tipleri ile olan enfeksiyonlar en ağır olanlarıdır.Bu virüsler özellikle de A tipi grip virüsleri, devamlı olarak antijenik değişim gösterir.Her yıl ortaya çıkan grip salgınlarının başlıca nedeni bu antijenik değişimdir.Bu yüzden  her yıl, değişim gösteren virüslere karşı yeni aşı geliştirmesi gerekmektedir.
  • C tipi iyi huylu bir virüstür, antijenik değişim göstermez ve yaptığı hastalık hafiftir.Bu nedenle, A tipi virüslerinin aksine, önemli bir halk sağlığı sorunu oluşturmaz.
GRİP NASIL BULAŞIR?
Grip, her kış toplumun %20-50’sini etkileyen, çok bulaşıcı bir hastalıktır.Grip virüsüde soğuk algınlığına neden olan üst solunum yollarından bulaşır.Enfeksiyon kaynağı virüsü burun ve boğazında bulunduran hastalardır.Bu hastaların konuşmaları, özellikle de öksürmeleri ve hapşırmaları ile grip virüsünü içeren, gözle görülmeyen damlacıklar, saatte 100-150 km hızla ve yakşaık 3 mt uzaklığa yayılırlar.Dolayısıyla böyle bir durumla karşılaşan sağlam kişilerin soludukları hava ile burunlarından ve hatta gözlerinden virüs üst solunum yollarına girer; alınan grip virüslerinin bir kısmı, yine solunan hava ile akciğerlere kadar inebilir.Giren virüs bu bölgelere yani üst ve alt solunum yollarına yerleşir ve hemen üremeye başlar.Grip virüsünün bir diğer bulaşma yolu, grip hastalarının solunum yolları salgıları ile kirlenmiş eşyalar aracılığı ile gerçekleşir.Salgın zamanlarında bu yolda önemlidir.
GRİP BELİRTİLERİ NELERDİR?
Grip ani başlayan, soğuk algınlığından daha ağır belirtilerle seyreden, özellikle yüksek ateş, şiddetli öksürük, eklem ve kas ağrıları ile karakterize bir hastalıktır.
Tipik bir grip olgusunun başlıca belirtileri ;
  • Ani başlayan baş ağrısı,
  • Kuru öksürük,
  • Boğazda yanma hissi,
  • Üşüme-titreme,
  •  yüksek ateş,
  •  Halsizlik,
  • Kas ve eklem ağrılarıdır.
Bu belirtiler çok çabuk bir şekilde ağırlaşırlar.Özellikle sırt ve bacaklardaki ağrı ve sancılar, hastanın ileri derecede güçsüzleşmesine, kendisini son derecede bitkin hissetmesine neden olurlar; bu nedenle yatağa yatmak mecburiyeti doğar.Ateş çoğu kez 39-40 derecedir; hastalığın 2.-3. Gününden itibaren düşmeye başlar ancak ardından burun tıkanıklığı ve boğaz ağrısı gibi solunum yolları belirtileri başlar.Halsizlik ve bitkinlik günlerce, hatta haftalarca sürer.Bu yüzden grip hastalığına halk arasında “ paçavra hastalığı” adı verilir.Grip mide-barsak bozukluklarına da neden olabilir.Bu taktirde bulantı, kusma, ishal görülebilir.Hastalık bu haliyle bir gastroenterite (mide-barsak hastalığı) benzer.
GRİP AŞISI KİMLERE YAPILMAZ?

Aşağıdaki durumlardan herhangi birisi size uyuyor ise grip aşısı olmamalısınız ;
  • Yumurta alerjiniz varsa, bunun nedeni grip aşısının embriyonlu yumurtadan hazırlanmasıdır.Ancak bazı durumlarda doktorunuz grip aşısı olmanızı çok gerekli görürse, gerekli önlemleri almak suretiyle aşı yapabilir.
  • Öz geçmişinizde Guillain Barre Sendromu hikayesi vara,
  • O sırada akut bir hastalığınız veya ateşiniz varsa aşılanmayı iyileşinceye kadar ertelemelisiniz.
 GRİP HER YAŞTA AYNI AĞIRLIKTA MIDIR?
Hastalık yetişkinlerde ve çocuklarda farklı klinik tablolar gösterebilir.
  • Yetişkinlerde görülen hafif grip olguları, soğuk algınlığında görülen belirtilerle seyreder.Ancak daha sıklıkla klasik olgularda görüldüğü gibi başlıca belirtileri 39.5-40 derece ateş, şiddetli öksürük, şiddetli baş, kas ve eklem ağrıları, boğaz ağrısı, üşüme, titreme ve aşırı bitkinliktir.İyileşme soğuk algınlından daha uzun sürer.Hastaların bir bölümü  1-2 haftada iyileşir.Ancak daha çok yaşlılarda olmak üzere, halsizlik ve bitkinlik çok daha uzun sürebilir.
  • Okul çağındaki çocuklarda görülen grip belirtileri büyüklerde olduğu gibidir.Fakat çocuklarda ateş büyüklere göre daha yüksek olma eğilimindedir.
  • Okul öncesi çocuklar ve bebeklerde hastalık belirtileri tipik değildir; bu bakımdan tnı zordur.Çoğu kez, diğer soğuk algınlığı virüslerinin yaptıkları hastalıklarda görülen belirtilerle seyreder. Bir yaşın altındaki bebeklerde ateş saptandığı taktirde, bir doktora başvurmakta yarar vardır.
SOĞUK ALGINLIĞI- GRİP AYIRIMI ÖNEMLİ MİDİR?
Genellikle ateşsiz ve hafif seyirli bir hastalık olan soğuk algınlığını erişkinler ayakta geçirirler ve bu esnada pek fazla ilaca da gereksinim duymazlar.Ancak grip öyle değildir.Hem klinik belirtiler ve hem de neden olabileceği komplikasyonlar açılarından önemsenmesi ve bu bağlamda uygun tedbirlerin alınması gereken bir hastalıktır.Aşağıda, soğuk algınlığı ile grip hastalığını birbirnden ayırt etmeye yarayan farkları görülmektedir.Bu belirtilere dayanılarak, bahse konu iki hastalık tablosunu ayırt etmek büyük ölçüde mümkündür.
SOĞUK ALGINLIĞI İLE GRİBİN AYIRICI ÖZELLİKLERİ
BELİRTİLER
SOĞUK ALGINLIĞI
GRİP
Ateş Baş ağrısı
Genel ağrı ve sancı
Halsizlik, yorgunluk hissi
Aşırı bitkinlik, takatsizlik
Burun tıkanıklığı
Hapşırma
Boğaz ağrısı
Göğüste rahatsızlık hissi
Öksürük
Nadir Nadir
Hafif
Oldukça hafif
Olmaz
Sıklıkla
Olağan
Sıklıkla
Hafif-Ilımlı
Kuru Öksürük
Tipik (39-40), 3-4 gün sürer Belirgin
Olağan, sıklıkla ağır
Şiddetli, 2-3 hafta sürebilir
Erken ortaya çıkar, belirgin
Bazen
Bazen
Bazen
Sıklıkla
Sıklıkla, ağır olabilir
Kaynak : National Institute of Allergy and Infectious Diseases
KORUYUCU ÖNLEMLER
Kışın erken dönemlerde önlem almaya başlarsanız, grip gibi bir viral enfeksiyona yakalanmama ihtimaliniz artar. Kuvvetli antiviral bir ajan olan c vitamininden bol miktarda tüketin. Bir vitamin kombinasyonunun yanı sıra vitamin içeren yiyeceklerden bolca tüketin. Özellikle kivi, brokoli, siyah üzüm ve Brüksel lahanası gibi,taze sebze ve meyveler zengin kaynaklardır. Kırmızı, sarı ve turuncu olanlar, ayrıca bağışıklık sistemine yardımcı olan betakaroten içermektedir. Sıvı alımınızı arttırmalısınız. Enfeksiyonların , iyice kayganlaştırılmış solunum yolu membranlarında yerleşmesi daha zorludur. Klimalı yerlerden sakının çünkü, bu ortamlar membranları kurutur. Virüslerin yayılmaya hazır olduğu kalabalık ve sıcak yerlerden uzak durun. Örneğin, uzun süreli uçuşlar bereketli üreme ortamları oluşturur.stresi azaltmaya çalışın. Aşırı stres bağışıklık sisteminizi baskılar. Dinlenme ve rahatlama, grip atağını kısaltacak ve komplikasyon gelişme olasılığını azaltacaktır.
GRİP KOMPLİKASYON YAPAR MI?
  • Pnömoni, grip hastalığı esnasında veya ardından ortaya çıkabilen çok önemli bir virüs komplikasyonudur.Grip virüsünün kendisi, doğrudan viral pnömoni yapabildiği gibi, vücudun savunma sistemini grip virüsünün bozması ve zayıflatması sonucu sonradan tabloya eklenen bakterilerin neden olduğu bakteriyel pnömoni de ortaya çıkabilir.Grip hastası iseniz ve aşağıdaki belirtilerden herhangi birini kendiniz veya aileniz üyelerinden birinde saptarsanız ;
-   Nefes almada güçlük,
-   Öksürük ve balgam çıkartmanın artması,
-   Balgamın renginin sarı-yeşil olması veya balgamda kan görülmesi,
-   Göğüs ağrısı (özellikle öksürürken) derhal doktorunuza başvurunuz.
  • Soğuk algınlığında görülen sinüzit, orta kulak yangısı ve bronşit, gripte de aynı mekanizmaya bağlı olarak gelişebilir.
  • Grip belirtilerinin geçmesinin ardından, hastalık sonrası öksürük adı verilen bir tablo gelişebilir.Bu öksürük genellikle haftalarca sürer, balgam içermez ve çoğu kez geceleri kişiyi uyutmayacak kadar rahatsız edicidir.Astıma benzeyen bu tablo, astım ilaçları ile tedavi edilebilir.Bu tip öksürük geliştiği taktirde, doktorunuza danışınız.
  • Gribin önemli bir diğer yan etkisi vücudun savunma sistemini çok zayıflatmasıdır.Anerji adı verilen bu durumda, hücresel bağışıklıkta ileri derecede bir zayıflama oluşur ve kişinin tüberküloza karşı olan direncinde bozulma ortaya çıkar.Eğer bir kişi grip geçirdikten sonra, hala öksürük, halsizlik, iştahsızlık, akşam üstü hafif yükselen ateş ve terleme tanımlıyor ise yine bir doktora başvurmakta yarar vardır.
GRİP VİRÜSLERİNE ANTİBİYOTİKLER ETKİ EDER Mİ?
Grip hastalığının etkeni bir virüstür.Virüslere antibiyotiklerin etkisiz olduklarını, bir kez daha önemle hatırlatmakta yarar vardır.Viral hastalıklarda antibiyotikler, ancak bakteriyel bir komplikasyon (pnömoni, sinüzit, orta kulak yangısı gibi) geliştiği taktirde ve doktorunuzun reçete ettiği şekilde kullanılmalıdır.
GRİP VİRÜSÜNE ETKİLİ BİR İLAÇ VAR MI?
Günümüzde grip hastalığının tedavisinde kullanılabilecek bazı antiviral (virüslere etkili) ilaçlar vardır. Bu ilaçlar, hem hastalık süresini kısaltırlar ve hem’ de hastalık esnasındaki yaşam kalitesini yükseltirler. Ancak, bu ilaçlardan iyi bir etki elde edebilmek için, mümkün olduğunca hastalığın erken evrelerinde kullanmaya başlamak gerekir. Tabii ki bu ilaçların kullanılıp kullanılmayacağı doktorunuzun takdirine kalmıştır.                     
GRİPTEN AŞI İLE KORUNABİLİR MİYİZ?
Gripten en iyi korunma yolu, grip aşısı ile aşılanmaktır.Grip aşısı her yıl tekrar edilmesi gereken bir aşıdır.Bunun nedeni, yukarıda etraflıca değindiğimiz gibi, grip virüsünün her yıl antijenik yapısını yani kimliğini değiştirmesidir.Bu bağlamda, her yıl yeni imal edilmiş aşılar kullanılmalı, herhangi bir nedenle geçmiş yıllardan kalan aşı kullanılmamalıdır.Grip aşılmasından sonra, sağlıklı kişilerde yaklaşık %80 civarında bir koruyucu etki elde edilmektedir.Bu oran yaşlılarda, bağışıklık sistemi zayıflamış veya kronik hastalığı olanlarda daha da aşağı düşmektedir.Bu bakımdan, sağlıklı olsanız da, hiçbir aşının tam koruma sağlayamadığı her zaman hatırlatmakta yarar vardır.
ULUSLAR ARASI SÜPER ETKENLER
Süper grip, kendisine karşı herhangi bir bağışıklık oluşmamış olduğu için, hızla yayılan yeni bir virüsün neden olduğu  gribe verilen addır. Yaklaşık her 10 yılda bir, bir pandemi yapar ve herhangi bir yıla oranla 10 kat daha fazla ölüme yol açar. Neyse ki hazır modern aşılama programları genellikle bu türü de içermektedir. Bu “süper etkenler ”in nasıl birden bire ortaya çıktığı kesin olarak bilinmemektedir. En kuvvetli teori, bunların hayvanlar aleminden insana geçtiği yolundadır. Süper etkenlerin ilk kaynağının kuşlar ve domuzlar olduğu sanılmaktadır. Bu ,virüslerin, neden genellikle insanların hayvanlarla iç içe yaşadığı, Çin’in kırsal bölgelerinden kaynaklandığını açıklamaktadır; 1997’de görülen “tavuk gribi” buna örnektir. Süper grip virüsleri, genellikle, A tipinin farklı çeşitleridir. Enfeksiyon , yeni virüsün parçaları –hemaglüninleri (H), ve nöraminidazları (N) – bir insan hücresine tutunduğunda başlar. Bunlar virüs alt tipleridir ve gribe adını verir.
SÜPER GRİPLER VE PANDEMİLER
Ad
Tarih
Etken
Sonuç
İspanyol Gribi
1918
H1N1 virüsü,Kaynağı bilinmemektedir ancak, ABD olabilir. Tüm dünyada yayılarak bir milyardan daha fazla insanı etkilemiş ve üç yılda 20-30 milyon insanın ölümüne sebep olmuştur.Esas olarak genç erişkinleri etkilemiştir.
Asya Gribi
1957
H2N2 virüsü.Çin’de ortaya çıkmıştır. Hızla Hong Kong ve Singapur’a yayıldıktan sonra, tüm dünyayı etkilemiştir.Özellikle 1960’da Amerika’da olmak üzere, sonraki dönemlerde bir çok insanın ölümüne neden olmuştur.Sekonder enfeksiyonları önlemek için antibiyotiklerin kullanımıyla ölümler sınırlandırılmıştır.
Honk Kong Gribi
1968
H3N2 virüsü.Güneydoğu Çin’de ortaya çıkmıştır. Çin’de görüldüğü andan itibaren, bir yıl içinde tüm dünyaya yayılmış ve 11 yıl boyunca yaygınlığını sürdürmüştür.İlk yılında Amerika’da yüksek mortalite göstermiştir.
Domuz Gribi
1976
Amerika’da Fort Dix’de askeri görevlilerde ortaya çıkmıştır. Amerikan hükümeti herkesi acilen aşılanmaya teşvik etmiştir, 6-8 haftada 41 milyon kişinin aşılanması ile sonuçlanmış ve pandemi gelişimi önlenmiştir.
Rus Gribi
1977
H1N1 virüsü.Kuzey Çin’de ortaya çıkmıştır.Kırmızı grip olarak da bilinir. İlk olarak ilk ve orta dereceli okullarda salgın yapmıştır.Hızla Güney Çin’e ve Rusya’ya, ardından bir yıl içinde tüm dünyaya yayılmıştır.Yaşlılar, 1950’lerde ortaya çıkan H1N1’e karşı bağışıklık kazanmış olduklarından esas olarak genç insanları etkilemiştir.

Followers